*37*

2.7K 163 55
                                    

"Keşke artık saçmalamayı kesse."

Bu, dakikalardır güneşin altında durduğumuz için yanakları artık kırmızıya dönmüş Emma'nın, Kheiron'un arkasından onuncu söylenişiydi.

Bizi sadece sıcağın altında bekletip birlik, beraberlik, saygı ve türlü konulardan nasihatler veriyordu. Bunları her fırsatta tekrarlaması kampta hiçbir şeyi değiştirmediği gibi herkesi bıktırıyordu ve bu bıkanlar listesinin başında Emma olduğu için ne zaman Kheiron'u görse yolunu değiştiriyor veya onu görmezden geliyordu.

Sızlanmalarında haklı olduğu ve zaten Kheiron'u ben de bir türlü sevemediğim için ona bir şey demeyip önüme döndüm ve bizimle olmaktan nefret ettiği her halinden belli olan Dionysus'a çevirdim gözlerimi. Ağzını açıp bir kelime etmiyor olmasına rağmen gerçekten işkence çekiyor gibi duruyordu. Dik durmuyordu, derin ve ofluyormuş gibi duran uzun nefesler alıyordu, tüm ağırlığını bir dizine yüklemişti ve kollarını göğsünde toplayıp, bakışlarını tek bir noktada sabitlemişti. Şu ana kadar kampta geçirdiğim süre içinde ona hiç işim düşmemişti ve umarım hiç onunla muhattap kurmak zorunda kalmazdım.

Adamla ilgili ters giden bir şeyler vardı.

"Yeni gelen melez kızmış."

Elinde almak için bir dakika önce yanımızdan ayrıldığı içeceğiyle gelen Hayden, boş yere acele ettiğinden nefes nefeseydi ve çok önemli bir bilgi öğrenmiş gibi hepimize hava atarak bakıyordu. Bu haline gülüp dikkatimi gruba vermek istedim.

Hayden, Emma'nın yanına oturdu ve kulağına bir şey fısıldayınca kızıl saçlı arkadaşımın mümkünmüş gibi daha da kızardığını ve yere bakıp güldüğünü gördüm. Aklıma söylemiş olabileceği şeylerin mini bir listesi geldiğinde hepsinden iğrendim ve istemeye istemeye kafamı Will'den ayrıldığımızdan beri ara ara bana bakarken yakaladığım Luke'a çevirdim.

Göz göze gelince utanıp sıkılarak bakışlarını kaçırmasını bekledim ama o inatla yüzüme bakmaya devam etti. Salağa yatmanın gereği yoktu. Luke ile tanıştığımız andan beri ayrı bir bağım ve iletişimim olmuştu. Bu yüzden Will konusunda ona bir açıklama borçlu olduğumun az çok farkındaydım.

Clarisse'e dönüp yeni gelen kız ile ilgili öğrenebildiği her şeyi öğrenmesini, her hareketini izlemesini ama asla gidip kızla yüz yüze konuşmamasını istedim. Beni başıyla onaylayıp nereye gideceğimi sorduğunda ona Luke ile bir işim olduğunu söyledim ve sanırım Will ile bir alakası olduğunu tahmin etmiş olacak ki hiç uzatmadan konuşmayı sonlandırdı.

Hala, inatla beni izleyen sarışın çocuğa döndüğümde başımla ormanı işaret ettim ve oyalanmadan yerimden kalktım. Ben giderken Clarisse Leo'ya dediklerimi anlatıyor, Hayden ve Emma ise salak salak flörtleşiyorlardı.

Büyük meydanı geride bıraktım ve hızla ormana ilerlerken arkamda duyduğum adım sesleri yanıma yetişebilsin diye tempomu düşürdüm ama bana olan mesafesini hep korudu. Onu bu kadar kırdığımı veya sinirlendirdiğimi tahmin edemediğimden gönlünü alma işinin çok daha zor olacağını anladım ve oflayarak ilerlemeye devam ettim.

Gittiğimiz yer belli, yolumuz kısaydı.

Şu kampta geçirdiğim süre içinde benim için milat olmuş belli anlar, ölsem de orada bulunurken hissettiğim huzuru unutmayacağım yerler vardı ve uçurum kenarı bu yerlerden biriydi. Beni tesadüfen huzura götüren ağaçlığın içine girdiğimde sadece bir an o ilk geceki merak ve heyecanın bedenimi ele geçirdiğini hissettim ama bu his o kadar çabuk yok oldu ki takılmamaya çalışıp, nasılsa Luke yanıma gelmiyor diye adımlarımı hızlandırdım ve kısa bir süre sonra, ağaçsız alandayız diye kesilmeden, hızla esen rüzgar saçlarımı sertçe uçurdu. İçimin bir an titremesine aldırmadım ve minik adımlarla uçuruma yaklaşıp ucuna oturdum.

The Princess Of The Hell    *Yunan Mitolojisi* Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin