*10*

7K 465 52
                                    

İçimde büyüyen sıkıntıya rağmen yürümeye devam ettim. Mantığıma uygun hareket etmiştim ama beynimin bir kısmından Percy'i çıkaramıyordum. Acaba şuan nasıldı? O kız yanında mıydı? Yaraları acıyor muydu? Bunları bilmiyordum ve merak etmem saçmaydı. Luke'u yarı baygın nasıl getirdiklerini merak ettiğim yolda yürümeye devam ediyordum. Emma sanki kararsızlığımın farkındaymış gibi kolumu bir saniye bırakmıyor, Clarisse'nin yanında gördüğüm başka bir çocuk önümüzden gidip yolu gösteriyordu.

Luke sonunda görüş açıma girdi. Bir ağacın gövdesine yaslı şekilde oturuyordu. Bacaklarını uzatmış ve ellerini dizlerinin üstünde  birleştirmiş, kafasını öne eğmişti. Yüzü kanlı değildi ama saçı başı dağınıktı. Siyah t shirti griye dönmüş, pantolonunun diz kısımları yırtılmıştı. Kendini soyutlamış gibi duruyordu. Başında duran tanımadığım iki çocuk, biri bir omzuna biri diğer omzuna dokunmuş, onu sarsıp kendine getirmeye çalışıyorlardı.

İlerledim ve yanında diz çöktüm. Çocuklar benim geldiğimi görüp Emma ve diğer çocuğun yanına gitmişti. Ellerimi Luke'un yanaklarına koyup kafasını kaldırdım. Yorgun gözleri gözlerime kenetlenince şaşırdı. Sanki gelmemi beklemiyordu ama aynı zamanda mutlu olduğu belliydi. Baş parmaklarım ile yanağını okşamaya başladım. Bir elim yanağında kalırken diğerini saçına çıkardım ve saçlarını kendimce düzeltmeyi denedim. Bakışları yüzümden bir an olsun çekilmiyordu.

Gözlerine bakmadan konuştum.

"Daha iyi misin?"

Cevap vermedi. Tepki bile vermedi. Birkaç saniye sonra gözlerimi gözlerine kenetledim. Ellerim dizlerimin üstündeydi. Birbirimize değmiyorduk. Başını hiç kaldırmadığı ellerine indirdi.

"Buradasın. Onun yanında değil, benim yanımdasın."

Şöyle bir durumda ne denir en ufak fikrim yoktu. Kendine bir şey kanıtlamak için konuşuyordu. Fakat haklıydı. Buradaydım. Yanındaydım.

"Neden kavga ettiniz?"

"Sence?"

O kadar alayla tepki vermişti ki benim bile gülesim geldi. Mutluluktan uzak gülümsemesi dudaklarında, düzgün dişleri gözlerimin önündeydi. Bu işle alakalı olduğumun farkındaydım ama bana detaylar lazımdı. Kavganın fitilini kim çekmişti mesela.

"Hadi bana ne olduğunu anlat."

Şansımı zorladım çünkü öğrenmeden duramazdım.

Gülüşü soldu gözlerini kaçırdı ve konuyu kapattı.
"Yorgunum"

Tam ağzımı açıp bir şey diyecektim ki çıkan rüzgarla üstüme doğru gelen kum tanelerinden korunmak için ağzımı ve gözlerimi kapadım. Ellerimi de yüzüme siper ettim ki pişman olmamıştım. Tam karşımdan gelen rüzgar, kumları yüzüme çok sert çarpıyordu. Sonunda duruldu ve ellerimi çekip gözlerimi açtım. Luke aynı pozisyonda duruyordu. Ellerini yüzüne siper etti mi kum taneleri canını yaktı mı bilmiyordum.

Hâlâ rengini tam çözemediğim renkli gözleri kahvelerime dokundu ama çekilmedi. Tek elini kaldırıp yüzüme yaklaştırdı. Sol gözümün önüne düşmüş  saç telini kulağımın arkasına itene kadar,  görmemi engellediğini anlamamıştım. Aramızda geçen gereksiz bakışmayı ayağa kalarak bitirdi. Elimden tutup beni de kaldırdı ve bir şey dememe fırsat vermeden beni kendine çekti.

Uzun bir kız olsam da anlam veremediğim bir şekilde bedenim, bedeninin yanında ufacık kalmıştı. Sarılıyorduk ama buna sarılma demeye bin şahit isterdi. Beni göğsüne o kadar bastırıyordu ki elimde olsa kalbine dokunabilirdim. Sanki bir bülbülmüşüm ve kafesimin kapağını zorla açmış, kaçınılmaz sonu ertelemek için beni bu sefer de göğüs kafesine hapsetmek istiyordu.

The Princess Of The Hell    *Yunan Mitolojisi* Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin