Korku (30.bölüm)

362 18 3
                                    

"Bunları ayırt edebilir miyiz?" diyordu Ross, amacı dalga geçmekti ama haklıydı. Çinlileri ayırt etmek çok zordu, hepsi aynı gibiydi. "Sanmıyorum." dedi Rydel. Otobüsü kahkaha seli almış gibiydi. Mutluluk buydu sanki, aile mutluluğunu bulmuşlardı.

                                            **************************

Kartopu savaşı yeni bitmişti, herkes yorgun ve bitkin düşmüştü. Birlikye sıcak çikolatalarını yudumluyorlardı. Raura Ship'de. En güzel caféde. Ama Laura için burası boşluk gibiydi, çünkü Ross yoktu. Raura'ya R'sini veren kişi yoktu. Kupası elindeydi, bedeni de buradaydı ama aklı...aklı sadece Ross'daydı. Onu düşünmediği 1 dakikası bile yoktu. Belki de sadece kaybetme korkusu vardı içinde. İşin içine kaybetme korkusu girince zaten tüm duygular boka sarıyordu. Ama kaybetmek neydi ki? Ross ona söz vermişti, onu asla bırakmayacaktı. En azından öyle söylemişti. Peki Laura, Laura onu kaybedeceğini biliyordu. Her ne olursa olsun onları bir ölüm ayıracaktı. Belki bu 2 sene içinde belki de 60 sene sonra. Kısacası ölüm onları ayıracaktı. Laura bunu kabul etmişti ama o Ross onu başka bir kız için bırakmasından korkuyordu. Başkası için verdiği tüm sözleri unutmasından. Ettiği bütün sözleri unutmasından, onu unutmasından, onları unutmasından korkuyordu. Korkuyordu işte tüm hissettiği korku ve özlemdi zaten. Ölmekten değil, onu bırakmasından korkuyordu. Ailesini değil, Ross'u özlüyordü.

                                              **ERTESİ GÜN**

Konser saati gittikçe yaklaşıyordu, hayran çığlıkları da artıyordu. Son hazırlıklar bitmek üzereydi, çağırılmaları an meselesiydi. Heyecan yoktu, alışmışlardı nasılsa. "R5! Sahne sizin!" Evet çağırdılar artık, sahneye çıkılıyor. Hayran çığlıkları 2 katına yükselmişti. Ve artık sahne gerçekten R5'ındı.

                                                ********************

Laura yatağındaydı. Uyuyordu, mışıl mışıl. Dışarıda ise dünden beri yağan kar yağmaya devam ediyordu. Kar yarım metreyi geçmişti, dışarıda neredeyse her sokak başında kardan adamlar vardı. Çocuk çığlıkları her yeri kaplamak için hazırdı. Kızaklar çoktan kaymak için kapının önüne koyulmuştu. Kısaca etrafta kış mutluluğu vardı. Laura ise yatağında yatıyordu. O, yatağında mutluydu. Yatağı, Ross'un sıcaklığını tamamlıyor gibiydi. Hastalığını unutturuyordu. Ama maalesef mide bulantıları buna izin vermiyordu. Yine aynı mide bulantılarından biriydi. Laura, güzel uykusundan uyanıp lavaboya koştu ve kusmaya başladı. Kan geliyordu ama çok fazla değildi. Zaten daha da fazla gelmedi. Laura artık bunlardan bıkmıştı. Ağızdan kan gelme, mide bulantıları, baş dönmeleri... Oysa ilaçlarını da tam alıyordu. Neden bunlar oluyordu. Yatağına attı kendini. Telefonunun ışığı yanıp sönüyordu. Mesaj gelmişti. Laura, mesaja baktı, Ross'dan gelmişti.

"Sevgilim ben konsere çıkıyorum, konserden sonra seni arıyacağım." Laura, mesajı okuduktan sonra telefonunu kenara koydu. Saçları gözünün önüne gelmişti, onları yavaşça geriye itti ve ayağa kalktı. Saat 9 olmuştu. Sonra dışarı çıktı, çok soğuk bir hava vardı ayrıca kar yağmayı kesmemişti. Laura içeri girdi, mont, şapka, atkı ve eldivenlerini giydikten sonra arka bahçeye çıktı. Onların bir kardan adamı yoktu. Kardan adam yapacaktı. Zaten kar yarım metreden fazlaydı. İşe küçük bir kartopu ile başlamalıydı. Yavaşça onu yere koydu ve yuvarladı, yuvarladı ve yuvarladı. En sonunda büyük bir kartopuna sahiptı. Bundan iki tane daha yapması gerekiyordu. Sonra da havuç ve kömürlerle şekillendirme. Bu işleri de yapmıştı. Artık onların da bir kardan adamı vardı. Sonra kendini karların üstüne attı. İçlerine gömülmüştü, ama donuyordu. Ayrıca çok ıslanmıştı. O da ayağa kalktı ve duş almaya gitti. Sıcak suda duş almak iyi gelmişti. Kafasına sardığı kocaman havlusuyla sandalyesine oturdu. Bilgisayarını açtı. Gazete okumak istemişti, kocaman sayfada açılmış manşetlerde ilgisini çeken ilk konu "LUCY BLAGMON, KANSERLİ ÇOCUKLAR İÇİN MUHTEŞEM BİR EĞLENCE MERKEZİ İNŞÂ ETTİRDİ" Laura içinden "Böyle insanların olması ne kadar da güzel" dedi. Gerçekten de öyleydi, yardımsever olmak çok iyi birşeydi. İnsana mutluluk veriyordu, içinde açıklanamayacak hisler beliriyordu. İyilik meleği olmak gibi birşeydi. O sırada telefonu çaldı. Ross arıyordu, ne zaman 3 saat geçmişti.

-Sevgilim.

-Aşkım.

-İyi misin?

-Evet, sen?

-Sesini duymak yetti bi'tanem.

-Seni seviyorum Ross.

-Ben de seni seviyorum prenses,

-Biliyor musun? Dünden beri kar yağıyor, yarım metreyi geçti bile.

-Noel'i düşünemiyorum...

-Ben de, ertesi gün geldiğiniz zaman çok güzel olacak.

-Seni karlarda boğacağım.

-Bunun için sabırsızlanıyorum.

-Keşke şimdi seni öpebilsem.

-Alış biraz. Bu arada senin uykun gelmedi mi?

-Biraz ama alışığım.

-Olmaz, uykun varsa uyu. Gerçekten, bak seni uykusuz bırakmak istemiyorum. Uyu, uykun olmadığı zaman ararsın beni.

-Tamam, sana iyi eğlenceler.

-Sana da iyi geceler sarışın, dedi Laura ve telefonu kapadı. Sonra da kendini yatağa attı. Tekrar telefonu çaldı, bu sefer arayan Olivia olmuştu. Tekrar kartopu savaşına çağırıyorlardı. Red edemedi...

                       -----

Yb aynı gün içinde geldi ve uzun oldu. Umarım sıkmadı ve güzeldi. Siz harikasınız...

GÜZEL AŞKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin