Akşam inşallah Demir gelmez diye dua ediyordum ama nafile. Beste ve Derya'dan önce o damlamıştı. Beni ayakta dolanırken görünce kaşını kaldırıp yüzüme dik dik bakmaya başladı.
-- Hani karışanı seveceklerdi ne oldu? Yine kaşın gözün havalandı, dedim gülümseyerek.
-- Evlendiğimizi biliyorlar ya artık hadi evimize gidelim, dedi boynunu büküp.
-- Aşkım biliyorsun buna ne annem ne de babam izin vermez bence hayal kurma. Az kaldı hem bak iki gün sonra kına hafta sonu Marmaris'te düğün. Yüzdük yüzdük kuyruğuna geldik azıcık sabır hayatım, dedim yanağına kocaman bir öpücük koyarken.
— Öylede aşkım özledim artık yeter. Karımı evimde yanımda istiyorum çok şey mi istiyorum acaba?, dedi sıkıca sarılırken.
— Ben de özledim ama işte bu konuda yapacak bir şey yok. (Sonra aklıma Berzan ve Perihan geldi. Kınaya çok çağırmak istiyordum. Ya da düğüne. Ama nasıl sorsam bilemiyordum.) Şey Demir kızmazsan sana bir şey soracağım, dedim kolundan balkona çekiştirirken. Bağırırsa en azından ses annemlere gitmesin diye düşündüm.
-- Sor başımın tatlı belası sor bakalım yine ne isteyeceksin? Ya da dur sen sorma ben cevap vereyim. Barzoyu kınaya çağırabilirsin. Ona ve o tatlı kız arkadaşına bir özür borcum var zaten, dedi o çarpık p.ç gülümsemesi ile.
Resmen şok olmuştum. Ben daha sorumu soramadan o cevabını vermişti. Sadece;
-- Bunu soracağımı nereden anladın? Diye bildim. Acaba yine sesli mi düşünmüştüm?
-- O kadar çaresiz bakıyordun ki. Benim çok kızacağımı düşündüğün bir şey isteyeceğin belliydi. Benim en çok kızacağım şey ne olabilir diye düşünmeye gerek bile yok sanırım ama o gece yemekte sınırı aştım. Hem seni hem de yanında ki kızcağızı çok üzdüm. O yüzden gelsinler de gönüllerini alalım, dedi.
Boynuna atladım tam öpecektim ki arkamdan gök gürültüsü gibi bir öksürük sesi duyuldu. Sevgili babacığım ben buradayım diyordu. Yavaşça kollarımı indirdim ve başımı önüme eğip içeri geçtim.
Kızarmış halimi gören annem söylenmeye başladı bu sefer;
-- Yüz kere söyledim. Otur oturduğun yerde şimdi bunların konuşacakları vardır ayak altında dolaşma diye. Ama nerdeee. Daha da varsa diplerine kadar girip utandırıyor. Ay bu adam büyüyeceğine çocuklaşıyor. Rahat bırak işte çocukları, deyip
-- EERROOLL, diye bağırmaya başladı. Aslında o seslendiğini düşünüyordu ama alenen bağrınıyordu. Gülsem mi? Daha fazla mı utansam? Bilemedim. Biraz sonra homurdanarak babam geldi;
-- Ne var Nevin ne bağrınıyorsun Erool diye adımı mı öğreniyorsun? Yoksa yine örümcek gördün de korkudan adımı mı haykırıyorsun?
-- Sen şöyle mutfağa bir gelsene. Nermin kızım sen de git Demir'e sor bakalım yemekten önce bir şey istermiymiş diye, deyip beni içeri yolladı ve mutfak kapısını kapattı. Kesinlikle eminim babamı fırçalamaya başlamıştı bile.
Allah'tan ben yukarıda istirahat ederken Hatice Anne eve dönmüştü de bu kargaşaya tanık olmadı.
Balkona tekrar döndüğümde Demir telefonundan bir şeyler okuyordu. Beni görünce ayağa kalktı ve biraz önce alamadığı öpücüğünü aldı. Sonrada gülümseyerek;
-- Baban annen tarafından esir alındı galiba, dedi.
-- Sorma sanırım mutfakta sağlam bir fırça yiyor. Haa aklımdayken akşama Derya gelecek biraz çalışacağız. Sonradan suratını falan sarkıtma, dedim kollarından çıkarken.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Geç Gelen Aşk (#Tamamlandı)
Ficção Geral1. Hikaye İş dünyasının Demir Leydi'si Nermin Soysal. 32 yaşında başarılı bir mimar. Arkan Holding'in baş mimarı. Bu yaşına kadar hiç aşık olmamış. Aşktan hep uzak durmuş. İş dünyasında disiplin abidesi, özel hayatında ele avuca sığmayan bir sers...