Merhaba!
Bölüm Şarkısı: Phelian - Lost
Keyifli Okumalar!
İnsanların bazı kırılma anları olurdu. Tıpkı dünyada vuku bulan bazı olayların tüm ülkelerin tarihlerine altın harflerle ya da katran karası acılarla kazındığı gibi, kırılma anları insanların da tarihlerine yazılırdı. Bu anlar kiminin ömrünü tamamlar, eksik yanlarını doldururdu. Kiminin ise ömrünü orta yerinden bir kılıç misali delip geçerdi, ardında onulması imkânsız bir hasar bırakırdı. Toplu iğne başı kadar bir delik saniye saniye genişlerdi insanın içinde, öyle ki beraberinde tufanlar kopartan bir girdaba dönerdi. Onmazdınız, onarılamazdınız. Tutunamaz, tutulamaz hâlde kalırdınız. Bir uçurumdan itilirdiniz ancak asla çakılamazdınız. Sonsuz bir döngü, kısır kalıp sizi içinde pervane ederdi de sonunu getiremezdiniz. Zira bir kez kırıldığında insanın ömrü, tamamlanmasının imkânı yoktu.
Eyşan gözlerinde şekillenen yasak kapıya bakarken içeride onu paramparça bırakacak bir şeyler olduğunun farkındaydı. Aksi takdirde kendini bildi bileli bu kilitli kapının ardına gizlenmiş odaya girmesinin yasak olmaması gerekirdi. İnsanlar sırlarını, zaaflarını ve kusurlarını gizlerlerdi. Kilitlerler, gömerler, şayet ellerinden gelirse yok ederlerdi. Belli ki Aziz Dündar'ın yok etmeye ne gücü ne de cesareti yoktu. Her ne saklıyorsa kızından, bunu kilitli kapılar ardına prangalamayı tercih ediyor ve sadece kendiyle paylaşıyordu. Lakin Eyşan bir gün bu kapıyı aralayacağını ve babasının sırrını, zaafını veya kusurunu; sakladığı her neyse bununla yüz yüze geleceğini de biliyordu. Elbet öğrenecekti, elbet kapının ardındaki karanlığı aydınlatacaktı. Çünkü hiçbir sır sonsuza dek gizli kalmazdı. Yok edilmeyen, kilit vurularak mahkum edilen sırlar elbet bir gün özgür kalırdı. Eyşan'ın korkusu ise; o sırlar özgürlüğüne kavuştuğunda kendi özgürlüğünden mahrum kalması ihtimaliydi.
Şimdilerde yaşadığı bu hayatın içinde ne kadar özgürse tabi...
Bir çift koyu renk keskin bakışın varlığını ensesinde hissederken, yakınında ve uzağında da aynı yoğunlukla hem de, özgürlükten bahsetmek Eyşan gibi görünmez kelepçelerle tutsak bir kadın için pek mümkün görünmüyordu. Eyşan hayatının büyük bir kısmını babasının gözlerindeki tabutuna bakarak geçirmişti, özgür değil nefes alan bir cenazeden ibaretti.
Ardına dönüp baktığında, hislerinde yanılmadığını kanıtlarcasına, biraz ötesinde durmuş ona bakmakta olan babasıyla göz göze geldi. Daima olduğu gibi kaşları çatık, yaşlı yüzü gergin ve uzun, sağlıklı bedeniyle oldukça kudretli görünüyordu. Ellerini ceplerine saklamış, omuzları dimdik bir edayla Eyşan'ı sessiz sedasız izliyordu. Sanki her an onun üzerine atılıp şahdamarına dişlerini geçirmek için fırsat kollayan bir aslan gibi.
Eyşan, babasını severdi. Bir zamanlar... Eyşan, babası tarafından sevildiğini bilirdi. Bir zamanlar... Aziz Dündar sevgisini çocuklarına göstermeyi becerebilen bir adam olmasa bile, gözleri Eyşan ile Birkan'a bakarken ışıldardı ve onlar için bu bile kâfiydi. En azından babalarının orada olduğunu bilirlerdi, seslendiklerinde imdatlarına yetişeceğini bilmenin güveniyle arkalarındaki gölgeleri kontrol etmeyi akıllarından bile geçirmezlerdi. Ancak Eyşan şimdi bir başınaydı, her anını onu takip eden gölgeleri kontrol etmekle geçiriyor ve babasının gözlerine her bakışında derin bir boşlukla karşı karşıya geliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UÇURUM
Romance05.10.18 Wattys Ödülleri 2018 Kazananı - Modernistler Kategorisi *** Bir varmış bir yokmuş diye başlamadı bu hikâye. Onlar hep vardılar ve oyuna yeni kurallar koydular. Tozpembe rüyalar görmediler, kâbuslarında canavarlarla savaştılar. Çiçekler açma...