Destiny'nin görüşünden,Düşünmeyecektim.
Öyle karar vermiştim değil mi? Unutun bunu. Ne zaman bir şeye karar verdiğimde istikrarlığımı sürdürebilmiştim ki ben? Anı yaşayan biriydim bir kere.
Kararımı, kendime verdiğim sözü tutamamıştım ve kız kardeşimden ayrıldıktan sonra doğruca odama çıkıp kendimi yatağa bırakmıştım. Sözde düşünememe kararımı uygulamak içinse yüksek seste müzik açıp kendimi müziğin ritmine ve şarkı sözlerine vermeye çalıştım ama tabii ki olmadı!
Ne kadar kafamı Michael Jackson'un They Don't Care About Us şarkısının sözleri için yormaya çalışsam da herhangi bir kelimede aklım dağılıveriyordu.
Annem gelip müziğin sesini biraz kısmamı istediğinde bunun kız kardeşim Maya'nın uyuyabilmesi için rica ettiğini anlamıştım.
Yağmur sesi kesildiğinde saat gece üçe geliyordu. Uyuyamamamın sebebi de ortadan kalktığında yatakta bağdaş kurup gözlerimi karşımdaki Channing Tatum posterine diktim. Bu posteri edindiğimde on altı yaşındaydım. Basit her ergen gibi, ağzımın suları bu adam için akıyordu. Channing Tatum.
21 Jump Street filminde giydiği beyaz smokinin ona ne kadar yakıştığı hakkında on sayfalık bir kompozisyon yazabilirdim.
Kaç dakika ya da kaç saat öyle kaldığımı hatırlamıyorum. Ama perdemden içeri sızan ve turuncudan sarıya doğru yelpazelenen güneş ışınlarına bakılırsa sabah olmuştu.
Harika, gerçekten.
Tüm gece uyku kelimesinin yakınından bile geçmemiş ve odamı aydınlatan cılız ışığın sahibi mavi gece lambam ile ölüm sessizliğinde oturmuştum. Muhtemelen annem birazdan kapımda bitecek ve her sabahki uyandırma merasimini gerçekleştirecekti.
Onu kuşkulandıracak şey ise benim bu saatte uyanmış halde görmek olacaktı. Hadi ama! Ben uykuya âşık bir kızım, tamam mı? Sabahları annem beni uyandırır ve ben ona rutin 'Beş dakika daha,'larımı söylerim.
Ama şimdi? Düşünmek bile istemiyorum.
Saatler sonra kendimi harekete zorladım ve oturduğum yerden kalkıp banyoya ilerledim. Uyumadığımı adeta bağıran kırmızı gözlerimi eski haline getirmek için neler sürdüm sayılarını hatırlamıyordum bile. İşlerimi hallettikten sonra tekrar odaya geçerken annemin merdivenleri çıktığını gördüm. ''Hiç gerek yok, ben uyandım!'' dedim ve dolabıma ilerledim. Krem rengi bir kazak ve bacaklarımı tamamen saran bir kot pantolonda karar kılınca, annemin hala kapıda dikildiğini gördüm.
''Benden bir şey mi gizliyorsun?''
Kafamı iki yana salladım. ''Sırf bu sabah erken uyandım diye, senden bir şey mi gizliyor olacağım anne? Yapma, ergen değilim ben.''
Sadece omuz silkti. ''Tanrı aşkına Mia! Erken uyanmışsın, ne dememi bekliyorsun?''
Diğer adımla bana hitap eden tek kişi annemdir herhalde? Ah, hayır. Bir de Nate var. Cümlesine karşılık gülümsedim. ''Bilmek istiyor musun cidden?''
''Evet.'' Dedi hemen. Annem ve heyecanlı halleri. Üzgünüm ama ben bile kendime açıklamayı reddederken anneme gerçeği söyleyemeyecektim. Bu yüzden beynimi mantıklı şeylere zorladım.
''Uhm, yataktan düştüm.'' Tek nefeste sanki gerçekten düşmüşümde, bundan utanıyormuşum gibi söyledim. Benden mantıklı şeyler beklemeyin tamam mı?
Gözleri yatağımla benim arasında gidip geldi. Tamam biraz inandırıcı olmam gerekiyordu. ''Ciddiyim, kıçım hala sızlıyor!''
Sıkıntılı çıkan sesime bir kahkaha patlattı. ''İnanmadın değil mi?'' dedim yenilgiyi kabullenerek.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Follower // z.m
FanfictionZayn Malik, Tong Lisesi'nin popüler iki erkek grubunun birinin lideri. Tom Boower ise onun en yakın arkadaşlarından biri olup, günün birinde ondan bir şey ister. Hoşlandığı kızı 'takip' etmesini! · Klasik bir 'kötü çocuk' hikayesi değildir.