20. Bölüm: ''Sessiz.'' (Part 2)

5.5K 186 14
                                    

Destiny'nin Görüşünden;

Oflayarak bir kez daha iç çektim ve çatalımla bezelyeyi tabağın diğer köşesine ittim.

Önümde ki yemekle oynadığımı fark eden Kyla öylece beni izleyerek, Andrea'nın sayısız kurlarına tepkisiz kalıyordu. Eh, Andrea'nın da içten içe bana küfür ettiğini tahmin edebiliyordum.

''O bezelyeyi o köşeye dördüncü itişin, sarışın.'' Bana doğru eğildi ve tepsiyi önüme itti. ''Ye de karnına bir şeyler girsin.''

Yemeği çatalla didiklemeye devam ederken Andrea da kurlarına ara vererek, ''İki günde kilo verdin gibi.'' Diye Kyla'ya destek çıktı. Az önce dediğim şeyi geri alıyorum. Bal rengi gözlü şeytan, beni düşündüğünü(!) göstererek Kyla'ya kur yapmaya devam ediyordu.

Ayrıca, Kyla'nın ilk sarışın aptalı bensem, ikincisi kesinlikle yanında ki sandalyede oturan piçti. Yanlış anlamayın, Andrea'yı seviyordum ama bazı hareketleri sinirimi bozmak için-

Hayır. Hayır. Onu hatırlamayacağım. Hatırlamayacağım. Sinirimi bozmak için ayrı bir çaba sarf eden popüler bok par- Yine oldu işte. O geceyi yine hatırlamıştım. Ah, tanrım.

Kafamı kaldırıp yüzlerine baktıktan sonra sandalyemi geriye ittirdim ve masadan kalktım.

''Nereye gidiyorsun?''

''Kütüphaneye.''

''Neden?''

''Daha sessiz ve orada başımı şişiren iki aptal yok.''

Önüme çıkan kişilere çarpa çarpa ilerlemeye devam ettim. İki gündür daimi mekanım kütüphaneydi. Yatağımdan sonra huzur bulduğum tek yerdi ve bu ikiliyi hiçbir yere değişmezdim.

Kütüphanenin olduğu koridora girdiğimde yine belirsiz bir nedenden dolayı yandığımı hissettim. Ani bir kararla sağdan sapıp tuvalete girdim.

Neden iki gündür uyuyamıyordum? Aynada ki yansımama bakınca uyumadığım o kadar çok belli oluyordu ki. Yüzümü buruşturdum. Kullandığım kapatıcılara rağmen neden hala gözlerimin altı, kırmızıdan mora geçiş yaptığını bas bas bağırıyordu?

O akşam, o garip şey gerçekleştikten yarım saat sonra eve gelince, yaptığım ilk şey kendimi banyoya atıp dudaklarımı yüzlerce kez yıkamak olmuştu. Hala neden şişik duruyordu ki? Onun ısırdığı yerlerin kabuk bağlamasına ne demeli? Acaba benim ısırdığım yerlerde böyle miydi?

Saçmalama Destiny. Onun yüzlerce hatta binlerce öpüşme deneyimi var. Ya senin? Toplasan bir elin parmak sayısını geçmez. Sadece iyi öpüşüyorsun o kadar. Birkaç deneyimin olmasına rağmen dudaklarının yarattığı o senfoni?

Lavaboya eğilip musluğu açtım ve avuç içlerimi suyla doldurduktan sonra yüzüme çarptım. Üç kez ard arda yaptıktan sonra kafamı kaldırıp aynadan tekrar kendime baktım.

Neden okula gelmiyordu? Beni neden yalnız bırakmıştı? Arkamdan 'sürtük' demelerini kaldıramıyordum işte. Onun bana destek olması gerekmiyor muydu? Neden siktir olup gitmişti?

William ile beni iğrenç bir şekilde yüzleştirmek zorunda bıraktığı için ondan ne kadar nefret ettiğimi yüzüne haykırmak istiyordum. Lisa ve diğerlerinin arkamdan gülmelerine sebep verdiği için onu yumruklamak istiyordum.

O gece çok korkmuştum. Hayatımda ilk defa polis tarafından kaçmıştım ve fazlasıyla tedirgindim. Yakalansaydım, elimden kulübü alırlardı. Kız kardeşimin tedavi parasının tek kaynağı olan şeyi elimden alırlardı. Lanet olsun, bu yetmezmiş gibi annemin ve benim üyesi olduğumuz dernekler vardı ve zaten az olan itibarımız zedelenebilirdi.

Bu pek umrumda değildi ama annem... O kadın ve kız kardeşim benim her şeyimdi.

Bu yüzden o gece çaresizce onun beni öpmesini beklerken polisin odaya elinde bir silahla girdiğini görünce hayatımda hiç korkmadığım kadar korkmuş ve panikle dudaklarına uzanmıştım.

Evet. Polisi inandırmak için oynayacağımız ufak oyun, yine başarısız olmuştu. Masum bir öpücük o anın büyüsüyle katlanıp ateşli bir öpüşmeye dönüşmüştü. Şüphesiz yaşadığım en iyi öpüşmeydi. Dudakları sert değildi. Oysa kötü çocuk halleri, onun sert olacağı düşüncesini vermişti. Öyle değildi. Yumuşaktı. Beni bıraktığında hissettiğim kesinlikle yeni bir öpüşme değildi. Pişmanlıktı. Katıksız ve ağzına kadar dolu bir pişmanlık. En nefret ettiğim kişiyle öpüşmenin pişmanlığı.

Cidden ağlamak istiyordum. Yaşadığım, uğraştığım, sorumluluğunu aldığım o kadar çok şey vardı ki. Hepsinin üzerimde bıraktığı yük omuzlarımı yeteri kadar ağrıtırken, bir de bu saçmalık... Ah.

Bağırarak ağlamak istiyordum hemde. Bağırınca omuzlarımdaki yük hafifleyecekmiş gibi.

Dudaklarımdan tuz tadı alınca ağladığımı o an fark ettim. Zaten dudaklarım yara içindeydi ve tuz değdiği yeri yakıyordu.

İçeriye gürültülü bir şekilde bir kız grubu girince panikleyerek kendimi tuvaletlerden birine attım ve kapıyı arkamdan kapattım.

Elimin tersiyle yanaklarımı kurularken tiz bir sesin kıkırdaması duyuldu. ''Malik yine sana kaldı, Lisa. Ne kadar da şanslısın.''

Kız tuvaletlerinin iki önemli dedikodu malzemesi vardı. Birincisi, deminden bahsettikleri kişi. Diğeri, William McGrow.

''Tabii ki şekerim. O sürtüğü kullandığını herkes biliyordu zaten. Neyse ki ayrılmaları uzun sürmedi.''

Cilveli cilveli tonlanan sesi nerede olsa tanırdım. Başından beri bana nefret besleyen Lisa Whitaker. Aptal sarışın grubuyla yeniden gülüştü.

''Ee, Zayn ile konuştun mu? Neredeymiş?''

Nefesimi tuttum. Bunu bende merak ediyordum. Bugün ile beraber üç gün oluyordu ve popüler bok parçası ortalıklarda yoktu.

''Kaç kere aradım ama telefonlarımı açmadı bile,'' İstemsizce dudağım yukarı kıvrılınca kendimi tokatlamak istedim. Bu da neyin nesiydi? ''Sonra Scott'ı aradım ve bana söyledi.''

Gördüklerime ve kendimce edindiğim görüşlere göre Scott'ın Lisa'ya karşı bir hoşnutsuzluğu vardı. Sevmiyordu Lisa'yı. Ve şimdi Lisa onunla konuştuğunu mu iddia ediyordu? Nedense inanmak istememiştim.

''Zayn bugün okula gelecek, meraklanmayın. Şehir dışında birkaç işi varmış, halletmiş ve bugün dönmüş. Muhtemelen şuan okul bahçesinden içeriye giriyordur.''

Bacaklarımın uyuştuğunu ve beni taşıyamayacak kadar ağırlaştığını hissettiğimde duvardan destek alarak ayakta kalmayı başardım.

''Ne duruyoruz? Gidelim o halde!'' Gülüşme seslerinin ardından bir kapı sesi işittim. Gitmişlerdi.

Az önce dediği şey... Ne kadar doğruydu? Okula gelecek miydi? Ya da çoktan gelmişti ve ben mi görmemiştim? Lanet olsun.

Hızla tuvaletten çıktım ve aynada kendimi süzdüm.

Şimdi ne olacaktı? Bana karşı bir tavır koyacak mıydı? Tekrar lanet olsun, beni öylesine bir belirsizlikte bırakmıştı ki, artık neyin ne olduğunu kestiremez hale gelmiştim.

Ah, bugün kesinlikle kütüphaneden çıkmamalıydım. Hatta kendimi oraya kilitlemeliydim.

Aslında...Fena fikir sayılmazdı, hım?

Follower // z.mHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin