Başım çatlıyordu. Ne olduğunu hatırlamaya çalışsam da hepsi bir sis bulutu gibiydi. Doğrulmaya çalıştığımda yattığım yere bağlı olduğumu fark ettim. Gözlerimi açtığımda kolumdaki kemerleri ve serumu görmüştüm.
Yavaşça bütün yaşananları hatırlarken Kevin'ın ihanetini hatırladığımda kalbime çöken ağırlık ile kısa bir süre nefes alamadım. Buradan kurtulmam gerekiyordu. Bütün vücudumdaki beni yatağa bağlayan kemerler hiç yardımcı olmuyordu. Kolumdaki seruma baktım. Hena muhtemelen güclerimi kullanmamam için bunu takmıştı. Ama ben diğerlerine kıyasla daha güçlüydüm.
Gözlerimi kapattım ve ateşi hissettim. Kemerleri yavaş bir şekilde yakmaya başladığımda ise bir anda çalan alarmlarla afalladım.daha hızlı olabilmek için odaklandım. Elim kemerden kurtulduğunda hızlı bir şekilde diğer elimde ki serumu çıkarttım. İçeriye giren adamlarla hızlanmak için hamle yapsam da koluma bir anda saplanan iğneyi fark edememiştim.
İlaç damarlarımda ilerlerken kollarım iki yanıma çoktan düşmüştü. Kapanmaya başlayan gözlerimle bir küfür savurdu. Adamlar bana temkinli bir şekilde yaklaşırken tekrardan bilincimi kaybettim.
Ben yakalanmış bile olsam savaşı neredeyse kazanmıştık. En azından diğerleri güvendeydi.
Aradan ne kadar zaman geçtiğini pek anlamasam da ayağımdaki keskin bir acıyla gözlerimi açtım. Etrafı tam göremiyordum. Gözlerim açıldığı gibi tekrar kapanıyordu. Zor da olsa ayağıma bakabilmiştim. Kanıyordu.
Tekrar önüme döndüm. Sanki o ayak bana ait değilmişcesine umursamazdım. İki kişi kollarımdan tutmuş beni sürüklüyordu. Ama gözlerimi bile tamamen açık tutamazken gücümü yoplamam neredeyse imkansızdı. Kendimi elementleri kullanmak için zorlasam da güçlerimi büyük oranda kullanamıyordum. Tek yapabildiğim küçük element küreleriydi. Onların da bana bir yararı olmuyordu. Gözlerim tekrar kapanırken başım önüme düşmüştü.
Ara ara gözlerimi açıyordum ama tek gördüğüm hızla akan zemindi. Gözlerim kapalıyken saçma hayaller görüyordum. Uzunca bir süreden sonra tekrar gözlerimi açtım. Artık hareket etmiyordum. Etrafıma baktım. Beyaz bir odadaydım. Bembeyaz duvarlarda tek bir leke dahi yoktu. Diğer odaya benziyordu. Tek bir duvarı camdan yapılmıştı.
Yerde yatıyordum. Ayağa kalmak için yeterli gücü kendimde bulamıyordum. Tamamen tükenmiş haldeydim. Odanın duvarlarına bakmayı bırakıp gözlerimi cama diktim. Uzağı tam göremiyordum. Şekiller toz bulutu gibiydi.
Bir anda kalbim hızlandı. Uzağı göremiyordum. Hızlıca vücuduma baktım. Elemenlerden önceki halime geri döndüğümü zannetmiştim. Fakat vücudumda herhangi bir değişiklik yoktu. Gözlerimi tekrardan cama diktiğimde şekiller yavaş yavaş belirmeye başlamıştı. İlk gördüğüm Melissa'ydı.
Kolundan iki kişi tutuyordu. Ayakta zor duruyor gibi bir hâli vardı. Gerçi benim durumumun yanında onun ki iyiydi bile.
Tekrardan etrafa baktığımda birkaç kişi daha vardı. Hepsi de Melissa ile aynı durumdaydı. Bu nasıl olmuştu. Kevin hepimizi tanıyordu. Bizi bu şekilde ölüme sürüklemesi. Aklım almıyordu.
Beni fark ettiklerinde ise gözleri irileşmişti. Onların önünde bu şekilde yerde yatmak gururuma dokunsa da hiç gücüm yoktu. Tek yapabildiğim onları izlemekti.
Kısa bir süre sonra Hena da gelmişti. Üzerinde gösterişli bir elbise vardı. Tiksintiyle ona baktım. Onu mutlaka öldürecektim.
Hena bana kısa bir bakış attıktan sonra Melissa'ya yöneldi. İçimde kötü bir his vardı. Elini Melissa'ya doğrulttuğunda kalbimin hızı son raddeye ulaşmıştı. Ne olduğunu anlamaya çalışırken Melissa'nın attığı çığlıkla herkes irkilmişti. Kulaklarımı kapatmak istiyordum. Benim yüzümden çektiği acının sesini duymak istemiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
OPAL MÜHRÜ
FantasyBilimden doğan fantastik bir hikaye. Aaron McBrown Çoğumuz dışlanmışızdır. Yada dışlanan insanları görmüşüzdür. Fiziksel görünüş. Düşünce biçimi. Tercihler. Hareketler. Aslında dışlanmak için bir nedene ihtiyacınız yoktur. Kendini küçük gören insanl...