Gözlerimi açtığımda gözüme beyaz bir ışık vurdu. Normalde gözlerimin acıması gerekirken hiç bir şey hissetmemem beni şaşırtmıştı. Yavaşça bulunduğum yerde ayağa kalktım.
Bulunduğum yer büyük bir salon gibiydi. Etrafımı incelediğimde bütün duvarların açık mavi olması beni gülümsetirken içimdeki sıkıntı gitgide büyüyordu.
O sırada duvarlar yukarı doğru kalkmaya başladı. Ben daha ne olduğunu anlayamadan her yerde camdan hücreler belirdi. Ne olduğunu anlamak için etrafıma bakınsam da tek bir ipucu dâhi bulamamıştım.
Hücreler daha yakından bakabilmek için yaklaştım ama yaklaştıkça içimdeki korku da artıyordu. Hücrelere yaklaştığımda üstlerinde isim yazdığını gördüm.
İsimleri okuyarak yavaş yavaş ilerlemeye başladım. Caroline'ı okuduğumda hücrenin içine baktım. Bir kenarda öylece oturuyordu. Kolunda bir serum vardı ve boş bir şekilde karşıya bakıyordu. Burnu, gözleri ve dudakları kızarmıştı.
Cama vurmak için hamle yaptığımda elimin camdan geçmesiyle bir adım geriledim.
Sanırım yine bir hayalin içindeydim. Caroline'a son bir bakış atıp ilerlemeye devam ettim.
İlerledikçe tanıdık isimler görüyordum. Bazıları dolu bazıları ise boştu. O sırada yan yana olan Adrian ve Eric isimlerini okudum. Koşarak o hücrelere gittim.
Ama ikisi de boştu içimi bir korku kaplarken etrafta onları arama gereği duydum. Ama hiç bir yerde yoklardı. O sırada yan yana üç hücre dikkatimi çekti. Violet, Kevin ve benim hücrem.
Hızla oraya ulaştım. Hücrelerin üçü de boştu. Burası neresiydi biz nerdeydik. Burada neler dönüyordu.
Etrafta hiç bir şey yoktu. Sadece hücreler. Biraz daha etrafı inceledim ama buradan nasıl çıkacağımı da bilmiyordum.
O sırada az da olsa bir ses duydum. Çok uzaktan geliyordu. Sadece sesin 'yeter' dediğini duyabilmiştim.
Uzun süreli bir sessizlikten sonra bir anda etrafı müthiş bir ışık ve hava akımı sardı. Ben ne olduğunu anlayamadan kendimi yerde buldum.
____________________Düştüğüm yerden kalkmaya çalışırken sıçrayarak uyandım. Nerde olduğumu kısa bir süre idrak edemedim. Daha sonra hâlâ kütüphane de olduğumu fark ettim.
Zor da olsa ayağa kalktım. Gördüğüm şeyin bir anlamı var mıydı yoksa öylesine bir rüya mıydı emin değildim.
Yavaş adımlarla kütüphaneden çıktım. Etrafta kimse yoktu. Odama geldiğimde etrafa dâhi bakma gereği duymadan kendimi yatağa attım. Müthiş derecede yorgun hissediyordum.
Ama yatakta beklediğim dokuyu bulamamıştım. Ve bir güç tarafından yere atılmıştım. Ne olduğunu anlamaya çalışamayacak kadar yorgundum.
Düştüğüm yerde uyku bastırırken ben de kendimi uykuya teslim ettim.
__________________
Gözlerimi ani bir şekilde açtım. Etrafa baktığımda bir arabanın içinde olduğumu fadk ettim. Dışarı çıkmak için hareketlendim ama bedenim bir santim bile kıpırdamamıştı.
Köprü gibi bir yerdeydim etrafta bir sürü araç vardı. O sırada garip bir şey oldu ve köprü çökmeye başladı. Arabalar teker teker suyla buluşuyordu.
O sırada arabanın arka koltuğunda yatan bebeği fark ettim. Ben bir şey yapmadım fakat bedenim atik bir hareketle arka koltuğa geçip çocuğu kucakladı ve bedeniyle onu korumaya yemin etmiş gibi iyice sarmaladı. Ben ise hâlâ ön koltukta oturmuş onları izliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
OPAL MÜHRÜ
FantasyBilimden doğan fantastik bir hikaye. Aaron McBrown Çoğumuz dışlanmışızdır. Yada dışlanan insanları görmüşüzdür. Fiziksel görünüş. Düşünce biçimi. Tercihler. Hareketler. Aslında dışlanmak için bir nedene ihtiyacınız yoktur. Kendini küçük gören insanl...