Medya : Lucy'den klasik bir enişte karşılama töreni
Söylemiştim. Söylemiştim işte. Anna'yı sevmediğimi söylemiştim. Keşke devamı da gelebilseydi.
"Na-na-nasıl yani?" Castiel'in ilk tepkisi bu olmuştu. Gülümsüyordu, bekliyordu. Benden gelecek o cevabı bekliyordu. Ama ben ona beklediğini veremedim.
Elimi enseme atarak "Ne nasıl yani?" dedim, salağa yatmak işe yarar mıydı? Castiel mavi gözlerindeki merakla umudunu yitirmeden. "Hani dedin ya. Senin hoşlandığın Shurley Anna değildi ya hani?" dedi. Söyle gitsin!
Onun yerine sandalyeme yaslandım ve turtamdan bir parça daha yiyerek "Ha o mu? O şey... o hiçbir şey. Boş anlamsız bir sözdü işte." dedim. Böyle durumu kurtarabilir miydim ki? Daha ne zamana kadar inkar edecektim? İt gibi seviyordum işte. O zaman neden söyleyemiyordum?
"Boş anlamsız bir söz..." diye mırıldandı Cas, evet bunu onun dudaklarından duyunca kulağa biraz kırıcı geldiğinin farkındayım. Castiel dudaklarını birbirine bastırıp içimi acıtacak kadar acı bir şekilde gülümsedi. Ardından aniden ayağa kalkarak "Tamam. Öyle olsun bakalım." dedi ve kantin kapısına yöneldi. Böyle gidemezdi değil mi?
Kendime gelerek onun peşinden gittim ve kolundan tutup kendime çevirdim. Bırakmasana beni. "Ne oldu?" dedim. Oysaki çok iyi biliyordum ne olduğunu. Castiel kolunu benden kurtarıp "Ne mi oldu? Tamam sana ne olduğunu söyleyeyim. Önce gelip benimle arkadaş oluyorsun, ki bu bence başıma gelen en güzel şeylerden biri. Sonra ablamla randevuya çıkıyorsun, ki bu da en kötüsü; sonra da bugün gelip bana başka bir Shurley'i seviyorum diyorsun. Bunun ne olduğunu sorduğumdaysa saçma sapan cevaplar veriyorsun." dedi bir anda. Bunca şeyi içine atmıştı ve patlama yerine az önce ben getirmiştim sanırım. Castiel kişisel alanımı umursamadan bana biraz daha yaklaştı ve "Biz iki haftadır ne yaşıyoruz Dean? Çünkü ben bundan, bu belirsizlikten çok sıkıldım. Her seferinde kendini benden çekmenden çok sıkıldım. Her seferinde adım atan olmak zorunda olmaktan sıkıldım." dedi. Sıkılmıştı, bir insan sıkılınca giderdi. Ama o gitmezdi değil mi?
Ben ne söyleyeceğimi bilemez halde ona bakarken Castiel yanaklarını kızartacak şekilde alt dudağını yaladı ve "Biliyor musun, şu son bir haftadır aramıza giren mesafeyi biraz daha arttırmalıyız belki de." dedi. Hayırhayırhayırhayırhayır. Bu mesafeyi hiç istemedim ki ben. Neden daha da fazla girsin aramıza?
Gözlerimi kapatıp dudaklarımı birbirine bastırdım. Castiel çoktan kantinden çıkmıştı. Ağır ve savsak adınlarla az önce oturduğumuz masaya gittim. Ne güzel az önce yanımda oturuyordu işte.
Acaba hangisi daha kötüydü? Yanımda hemen bir adım uzağımda olup da aramızda mesafeler olması mı, yoksa benden tamamen kopup yine de yanımda olacak olması mı? Bilmiyordum. Tek istediğim bana yeniden gülümseyip yeniden o kitap hakkında konuşmasıydı. Yine hamburger yerken kendinden geçişini görmek istiyordum. Onu resim çizerken izlemek istiyordum. Ona o çok sevdiği papatyalardan bir demet götürmek istiyordum.
Ama bunları yapamıyordum. Neden mi? Salağım da ondan. O bana her geldiğinde onu ittim. Farkında olarak ittim, farkında olmadan ittim. Onun hayatının bir parçası olmak isterken onu kendi hayatıma bulaştırmadım.
Gözümden bir damla yaş aktığımda hızlıca sildim. Zil çalmak üzereydi. Kalktım ve sınıfa ilerledim. O da oradaydı. Belki onunla konuşup durumu düzeltebilirdim. Durumların farklı olmasını dilerdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Papatyam
FanfictionPapatya gibiydi kalbi, Bir sevdi... Bir sevmedi... High School AU ******* 221118 / 170719✌🏻🏳️🌈 ******* TAMAMLANDI.