Hayat sizi her zaman mutlu etmez. Aşık olursunuz, tüm haftasonunuzu onunla geçirirsiniz. Öpüşürsünüz, el ele tutuşursunuz, sarılırsınız. Ama hayat yine de kötü bir şey çıkartır karşınıza. Bana da oldu çünkü.
Bu sabah uyandığımda Zeus'un poposunu yüzümde buldum. Eh tabi bu olaydan sonra pek gülümseyemiyor insan. Zeus'u ve poposunu yüzümden çekip yatağımdan doğruldum. İt herif ağzıma soktu götünü ya.
Gerindim ve yatağından çıktım. Zeus kendi yatağıymış gibi yastığıma kurulmuş uyumaya devam ederken soyundum ve üzerimi değiştirdim. Bugün nedense hiç takım giyesim yoktu. Onun yerine açık renk bir kot ve düz beyaz bir tişört giydim. Belime de ceketimi bağladıktan sonra trençkotuma özür dilercesine baktım ve "Bebeğim anlamak zorundasın. Kaç gündür yıkanmıyorsun. Seni yıkadıktan sonra yine giyeceğim merak etme." dedim. Trençkotumu kirli sepetine attıktan sonra merdivenlerden koşarcasına indim.
"Günaydınlar." diyerek mutfağa girdim. Anna gözlüklerinin üzerinden bana bakarak "Hayırdır? Bugün böyle bi fazla mutlusun." dedi. Sandalyeme çökerek "Evet mutluyum bebek." dedim. Micheal gülerek "Hayırdır derslerden iyi not mu aldın?" dedi. Gözlerimi devirerek "Hayır ağabey. Ben senin kadar çapsız değilim mutlu olma sebeplerinde." dedim. Gabriel ve Balthazar aynı anda "Oooo." diyip ortalığı kızıştırarak. Micheal rahat bir şekilde "Çapsızlıktan bahsedene bak hele. Sen daha agu gugu yapıyordun, ben mutluluğun tanımını öğrenmiştim Cassie." dedi. Tek kaşımı kaldırdım. Madem bunu yapacaktık, tamam o zaman.
"Ah, Sanırım formülü sorularda kullanamıyordun; sorunlarına gülümsediğini göremedim de hiç." Micheal omzunu silkip ciddi bir sesle "Acıyla dalga geçmemeyi öğrendiğim içindir o Cassie." dedi. Tam ona cevap verecekken babam mutfağa girdi ve "Günaydın." dedi. Hepimiz aynı anda "Günaydın baba." dedik.
Hepimiz yemeğimizi yemeğe başladığımızda Micheal'la göz göze geldim ve o bana göz kırptı. Gülümseyip başımı salladım. Ara sıra yapıyorduk öyle. Zararsız bir şekilde, birbirimizi kırmadan birbirimize laf sokuyorduk. Bir ara Lucifer ve Micheal başlamışlardı buna. Bir saat üç dakika boyunca sadece birbirlerine laf sokmuşlardı.
Babam lokmasını yuttuktan sonra "Çocuklar, benim arabam bozuldu biliyorsunuz. O yüzden ben öbür arabayı alıyorum, siz de büyük olanla gidiyorsunuz." dedi. Ben tam bisikletle gidebileceğimi söyleyecekken babam "Hayır Castiel; havalar soğuyor, bisikletle gidemezsin. O ceketi de giy diye aldık beline bağla diye değil." dedi. Gözlerimi devirdim ve "Tamam baba." dedim.
Hepimiz kahvaltımızı bitirince babam öbür arabanın anahtarını aldı ve gitti. Bizler de çantalarımızı sırtımıza alıp büyük olan arabaya doluştuk. Micheal sürücü koltuğuna, Lucifer onun yanına, Anna ve Gabriel onların arkasına, Balthazar ve ben de onların arkasına oturunca Micheal arabayı çalıştırdı.
Sessiz sakin yolumuzda devam ederken bir anda telefonum çalmaya başladı. Telefonumu çıkartıp arayanın kim olduğuna baktım.
My Sun 🌞 arıyor...
Aramayı cevaplayıp telefonu kulağıma götürdüm. Güneş bir anda kulağımın dibinde çığlık attı. "Yavrum o şey ne öyle? İnsan mı lan o?" Telefonunu kulağımdan uzaklaştırıp bir süre bekledim. Ardından gene telefonu yaklaştırdım ve "Neyden bahsediyorsun Güneş?" dedim. Sevgilisinin adını söylememle Balthazar hemen bana döndü.
Güneş heyecanla "Şeyden bahsediyorum... Tamam be Melek tamam. Alıyorum hoparlöre. Heh tamam devam ediyorum. Yavrum gruba attığım fotoğraflardan bahsediyorum. Yanına meteor düşmüş haberin var mıydı?" diyince kendi kendime güldüm. Dün Dean'le beraber evin yakınlarındaki bir göle gitmiştik. Orada çekildiğimiz fotoğrafları da bizim kızlara atmıştım. Güneş muhtemelen ondan bahsediyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Papatyam
FanfictionPapatya gibiydi kalbi, Bir sevdi... Bir sevmedi... High School AU ******* 221118 / 170719✌🏻🏳️🌈 ******* TAMAMLANDI.