3.9 // Raymond

165 21 113
                                    

Cassie uyanmıştı. Keyfim yerindeydi. Zaten şu son bir haftada keyfimi yerine getiren iki şey vardı küçük kardeşim dışında. Birincisi Mike'ı dövmek, ikincisi de Sam. Onunla vakit geçirmeye bayılıyordum.

Saçları, rengini hala tam olarak çözemediğim gözleri, gamzeleri... Onu sevdiğimi kabulleneli neredeyse iki ay olmuştu ama ne söylemiştim ona ne de belli etmiştim. Aklının karışmasını istemiyordum. Aşkı ve sevgiyi daha yeni yeni tanıyordu ve Jess'le iyiydiler. Bunu bozmak istemiyordum.

Hem daha cinsel yönelimini bile tam olarak anlayamayan birine hemcinsi olarak gitmek ve kabul edilmeyi istemek biraz aptal işi olurdu. Ben de uzaktan sevmeye devam ettim. Onu o kızla gördükçe üzülüyor muydum? Hayır, asla. Sam onunlayken o kadar mutlu gözüküyordu ki... Gülümsemesini görmek bile bana yetiyordu. Ama kendime kızıyordum mesela. Neden daha önce fark edemedin diye. Neden onu önce göremedin?

Yanımdaydı işte. Bekliyordu. Ama ben onun için sadece bir arkadaş hatta belki de daha kötüsü bir araçtım. Kızlara gitmesini sağlayan bir araç... Ama buna inanmazdım Sam söylese bile. Benimleyken nasıl mutlu olduğunu kendim görmüştüm. Seviyor olmalıydı beni. Belki benimle aynı şekilde değil ama bir şekilde...

Bugün Sam'in lisesinde karne günüydü. Onu ziyaret etmeliydim değil mi? Belki de bir yere gider çay içerdik. Yani ben çay içerdim, o kahve içerdi. Bana da bu çay olayı annemden kalmıştı. Annem çaya bayılırdı. Her sabah kahvaltıda demlerdi. Ya da çalışırken bize içelim diye yapardı. Her birimizin nasıl içtiğini bilirdi.

Micheal demli, Lucifer açık bir şekerli, ben normal demde ama üç şekerli, Anna rezene çayı, Balthazar kuşburnu ve Cassie de sütlü beyaz çay. Annemiz öbür tarafa gittiğinden beri Lucifer'ın çay içtiğini görmemiştim doğrusu.

Lisenin içine girdiğimde çoğu kızın beni kesmeye başladığını hissedebiliyordum. Lanet olsun ki yakışıklı olmak çok büyük bir sorumluluk getiriyordu. Üçüncü sınıfların olduğu ikinci kata çıktığımda bizim üniversitenin dekanı Crowley'i müdür Bobby'nin odasından gülümseyerek çıktığını gördüm. Müdür de gergin bir şekilde etrafı kontrol ediyordu.

Onları boş vererek Sammy'nin sınıfının koridoruna ilerledim. Yolda Charlie'yi görmüştüm. Charlie karnesini gözüme sokarak "Hepsi mükemmel canımın içi. Kıskanabilirsin." dedi. Gülerek karneyi gözümün önünden çektim ve "Benim de notlarım çok iyi Char. Kıskanmıyorum yani." dedim. Charlie kollarını göğsünde çaprazlayıp "Aynen. O notları nasıl yaptığını biliyoruz." dedi. Omzumu silkip ellerimi ceplerime koydum ve "Emin ol en eğlenceli yoldan." dedim. Charlie gülüp omzuma küçük bir yumruk attıktan sonra "Tamam sürtük. Şimdi benim gitmem gereken bir tatil var. İki hafta sonra görüşürüz." dedi.

Charlie yanımdan ayrıldıktan sonra koridoru döndüm. Ama gördüklerimi sevmemiştim. Jess parmaklarının üzerinde yükselmiş ve ellerini Sam'in yakalarına yerleştirmişti. Sam de ellerini kızın beline yerleştirmişti. Öpüşeceklerdi. Kırk metre öteden belliydi zaten. Ki bizim aramızda üç dört metre vardı.

Onlar buluşmadan önce kendime engel olamadım ve "Sam?" dedim. Sam beni duyunca bana döndü ve ellerini kızdan çekti. Jess de bana dönmüştü. Sam ondan ayrılıp bana bir adım attı. "Gabe? Geleceğinden haberim yoktu."

Konuş gerizekalı. Konuş. Öyle boş boş bakma. Bir şeyler söyle. "Şey..." Aferin bu mu çıktı çıka çıka? Gerizekalı. "Ben, sürpriz yapayım demiştim ama zamanlama yanlış oldu sanırım." Jess başını sallayıp "Biraz." derken Sam onu durdurup "Yo yo. Sorun değil. Nasılsın? Bir haftadır iyi değildin. Şimdi mutlu gibisin." dedi.

Başımı sallayıp dudaklarımı büzdüm. "Evet. Kardeşim kendine geldi de. Aslında bunu birlikte kutlarız diye düşünmüştüm ama..." Sam gözleri ışıldayarak "Olur. Her zamanki yerde çay ve kahve?" dedi. Jess'in yanında olduğunu unutmuş gibiydi. Ellerimi ceplerime koyarak "Şey, sen Jess'le kalsan iyi olacak sanırım. Hem benim de uçağa falan yetişmem lazım." dedim. Neyin yalanı acaba bu?

PapatyamHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin