0.1 // Kahraman

831 60 220
                                    

Ben Castiel Shurley

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Ben Castiel Shurley. Yedi kişilik Shurley ailesinin en küçük üyesiyim. Ve inanın bu başıma gelen en iyi şeylerden biri.

Babam Chuck Shurley, işinin en iyisi olan bir avukattır. Amerika'nın en iyi avukatıdır hatta bence. Tamam belki görüp görebileceğiniz en iyi baba değil ama...

En büyük ağabeyim Micheal, siyah saçlı mavi gözlü sıradan bir üniversite son öğrencisidir. Ama biraz fazla ciddi, fazla ruhsuzdur. O da avukat olup babamızın şirketinde çalışabilmek için gecesini gündüzüne katar.

İkinci ağabeyim Lucifer, sarı saçlı ela gözlü ve fazlaca manyaktır. O da şu an üniversite üçüncü sınıfta. Ama şimdiden okulun kötü çocuğu sıfatını almıştı bile. Ama onun meslek seçimi buna benzer bir şeyden yana hiç olmamıştı. Kendisi ressamlık okuyordu.

Üçüncü ağabeyim Gabriel, karamel rengi saçları ve gözleri olan birisidir ve emin olun manyaklıkta, umursamazlıkta ağabeyim Lucifer ile kapışabilir. Zaten üç büyük ağabeyimiz arasında bizimle ilgilenen bir tek o var. O da şu an üniversite ikinci sınıfta ve sinema televizyon okuyor. Ve ne yalan söyleyeyim bu işte çok iyiydi.

İlk ve tek ablam Anna, açıkçası kızıl bir cadıdır. Ailenin tek kızı olarak hepimizin bir tanesidir. Ama o, biz ona süs bebekmiş gibi davrandıkça o daha da sinirlenir. Biraz... biraz vahşi bir yapısı vardır. Kendileri şu an üniversite birinci sınıfta ve edebiyat okuyor. Romantik bir kişiliği var -Lucifer'ın söylediğine göre benim gibi-. Ve bunu bazı dönemlerde bize göstermekten çekinmez, yani gerçekten çekilmez olduğu dönemlerde.

Dördüncü ağabeyim Balthazar, sarı saçlı bir salak. Açık açık söylüyorum, her Titanik izleyişinde ortalığı ayağa kaldıran bir salak. Ama iyi bir salak. Mesela geçen sene, biz hala aynı lisedeyken, benim okulda açtığım ve hala başkanı olduğum LGBT okul grubuna üyeydi. Her sene yaptığımız yürüyüşler ve anketlere aktif olarak katılırdı. O da zaten şu an sinema televizyon okuyordu.

Ve ben. Castiel. Şu an lise sonda okuyorum ve okulda ,nasıl desem, belli bir hayran kitlem var diyebilirim. Tabi bu hayranlarımın olmasını, benim kendisine çekmeme bağlayan ağabeyim Lucifer da ayrı bir dertti.

Pekala, eğer ailemi yeteri kadar tanıttıysam artık hikayeme geçebilirim değil mi?

Her şey bir Pazar kahvaltısı sırasında babamızın ani bir kararla Londra'dan Lawrence'e taşınacağımızı söylemesiyle alt üst olmuştu.

Micheal düzeni bozulacağı için içten içe sinir krizleri geçirse de bir şey dememişti; Lucifer küfürler yağdırmış ve bir hafta eve gelmemişti; Gabriel tepkisiz bir şekilde normal karşılamıştı durumu; Anna arkadaşlarından ayrılacağı için Micheal'ın içinde yaşadığı krizleri dışarıya göstermekten çekinmemişti; Balthazar da Gabriel gibi umursamamıştı; bense şoka gitmiştim.

Taşınmak, hem de başka bir kıtaya taşınmak. Her şeyi ardında bırakmak. Kabullenmek zorundaydım. Babamdı yani karşı gelemezdim ki.

Ve gelecek pazar Kansas Lawrence'taydık. Babam hepimizi hem lisesi hem de üniversitesi olan bir okula yazdırmıştı. Lucifer'ın Micheal ile aynı okulda olduğunu öğrendiğinde ettiği küfürler hala kulağıma geliyor da... Neyse, boş verin onu.

Pazartesi sabahı uyandığımda Anna kahvaltıyı hazırlıyordu. Tabi bir de bizim öyle saçma bir düzenimiz var, onu da anlatayım yeri gelmişken.

Ailemiz yedi kişilik olduğu için haftanın her günü bir kişi tüm yemekleri hazırlar ve ev işlerini yapar. Benim günüm Perşembe; Anna'nınki Pazartesi, Balthazar'ınki Salı, babamızınki Çarşamba, Gabriel'ınki Cuma, Lucifer'ınki Cumartesi, Micheal'ınki de Pazar günüydü.

Anna söylene söylene kahvaltı hazırlarken yanına gittim ve "Günaydın huysuz kızıl." diyip yanağından öptüm. Anna gülümseyerek bana aynı şekilde karşılık verdi ve kahvaltılıkları masaya dizmeye devam etti.

Lucifer ıslak saçlarını karıştırarak merdivenlerden inerken yukarıdan Micheal'ın bağırışı duyuldu. Lucifer buna karşılık gülerken Anna'nın saçlarını karıştırdı ve "Ne kadar da güzel -kısık sesle bir boktan sesi- bir gün değil mi kardeşlerim?" dedi.

Lucifer çıkmadan önce; neredeyse hiç taramadığım saçlarımı karıştırarak, biz küçük kardeşlere yapmaktan zevk aldığı bir şeydir, "Hey, Cas. Seni de bırakayım mı okula?" dedi.

Başımı sallayarak ağabeyimi onayladım ve ben de ceketimimi sırtıma alarak çantamı taktım. Lucifer sürücü koltuğuna geçerken ben de yan koltuğa oturdum.

Yol boyunca ağabeyimin Micheal'a yaptığı şampuan şakasını dinledim. Asla ve asla onların arasındaki bu çatışmayı anlayamamıştım. Saçmaydı bir kere.

Okula vardığımızda Lucifer'a "Evde görüşürüz." diyip lisenin bahçesine girdim. Bahçenin her köşesinde 4-5 kişilik arkadaş grupları vardı. E tabi hepsi dört yıldır birbirlerini tanıyorlar. Bense daha yeniydim, ne harika değil mi?

Kolumdaki lacivert saate baktım. Dersin başlamasına yaklaşık yarım saat vardı. Öncelikle müdür yardımcısının yanına gidip sınıfımı öğrendim. 12/B.

Oflaya oflaya en üst kata çıkarken ikinci katta gelen sesle durdum ve ikinci kata yöneldim. Üç tane iri yarı çocuk başka bir çocuğu dolapların oraya sıkıştırmışlardı ve ona bağırıyorlardı. Onarın etrafını saran kimse de bir şey yapmıyor, sadece izliyorlardı. Kaşlarımı çatarak oraya gittim ve kalabalığı yararak önlere geçtim.

Elebaşı olduğunu düşündüğüm iğrenç saç kesimlerine sahip olan çocuk ''Ne o Sammy? Ağabeyin olmayınca seni koruyacak kimse kalmadı mı yoksa?'' dedi. Adının Sam olduğunu tahmin ettiğim çocuk hiçbir şey demeden oradan ayrılmaya çalıştıysa da başarılı olamadı çünkü sağdaki onu tutmuştu. İlk konuşan gene konuştu. '' Ağabeyin benim arkadaşlarımı bir güzel benzetmişti. Bakalım ben onun kardeşine aynı şeyi yapınca nasıl hissedecek?''

Ortadaki yumruğunu kaldırdığı anda onun yumruğunu tuttum ve sert bir şekilde burnunun ortasına kafamı gömdüm. Çocuk yaşaran gözlerinin etkisiyle sendeleyip düşerken sağdaki bana saldırdı ama karnına dirseğimi geçirip bacağına olabildiğince sert bir tekme attım. Üçüncüsünün saldırmasını beklerken o çoktan koşmaya başlamıştı bile. İlk konuşan artise dönerek ''Eğer bir daha ben buralardayken herhangi birine, ya da bir şeye fark etmez, zarar verdiğini görürsem bu sefer burnundan değil başka bir yerinden kan çıkartırım.'' dedim. ardından trençkotumu düzelterek merdivenlere yöneldim.

Lanet olsun! O pislik yüzünden trençkotum kan olmuştu. Gel de şimdi olanları açıkla ailene onlar bu kanı görünce. Regl oldum diyemeyeceğime göre gerçeği söylemem lazım. sınıfa vardığımda en ön sıraların ve en arka sıraların çoktan kapıldığını görmemle somurtuşum daha daha büyüdü. Duvar kenarındaki orta sıraya geçerek çantamı oraya bıraktım. Ders programımı çıkarttım ve ilk dersin biyoloji olduğunu gördüm.

Kafamı sertçe sırama koyarak ofladım. Ne olurdu şu an Londra'da olsaydık. Ben kendi okulumda kendi arkadaşlarımla takılsaydım? Buraya gelmek kesinlikle büyük bir hata-

Sözümü geri alıyorum. buraya gelmek mükemmel bir fikirmiş. Sınıfa giren yeşil gözlü sarıya çalan kumral saçları olan çocukla neredeyse her şeyi unutmuştum. Bu-bu neydi tanrı aşkına? Hayır yaratırken kaç gününü aldı merak ediyorum. Çünkü böylesi bir güzellik şıp diye yaratılamaz. Hele o çiller... Yok ben direk kalbimi buraya bırakayım ya böyle bir işkenceyi hak etmiyorum ben.

Ve evet. Benim hikayem böyle başlıyor. Ben, Castiel Shurley, bu çocuktan deli gibi hoşlanmaya başladım.

PapatyamHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin