•BP• 4

4.9K 150 4
                                    

Evden dışarı çıktığım da bir parka doğru ilerledim. Parkları sevmiyordum. Bana birçok şeyi hatırlatıyordu. Yanımdan biri geçtiğin de burnuma Ömer'in parfümü çarptı ve birden arkama dönerek yürüyüşe çıkan bir adam gibi görünüyordu. Ömer olabilir miydi? Kalbim heyecanla tekledi. Hızla koşarak ilerlemekte olan adamın koluna yapıştım.

"Ömer?"

Adamın yüzünü gördüğüm de yüzümde ki gülümseme soldu. Kokuları benziyordu. Kimse onun gibi kokamazdı. Bana anlamsızca bakan orta yaşta ki adama tekrar baktım. Siyah saçlı, buğday tenli ve kestane renkli gözlüydü.

"Kusura bakmayın, birine benzettim," sıkıntıyla cevap verdim.

"Önemli değil," diyerek cevap verdi. Daha fazla adamı meşgul etmemek için hızla yürümeye devam ettim. Bir yandan da kendime söyleniyordum. Ömer sandığım için kendimden nefret ediyordum. Artık her gördüğüm, her duyduğum şeyi o sanıyordum.

Parka gelerek bir banka oturdum. Evet, parkları sevmeyen biri olarak şu an bir parkta ne işim vardı bende cidden bilmiyordum. En son bana veda ettiği banka oturarak etrafıma bakmaya başladım. Her geçen insanın suratına dikkatle bakmaya başladım. Çıldırmak üzereydim, günlerdir göremiyordum. Bu fazla uzun bir zamandı benim için.

En kolay kısmı zaten gitmekti, en kolayıydı birilerini terk etmek. Bana gerekli bir sebep sunsan kabul edebilirdim. Neden göremedin Ömer? Bunu bana yapmanı istemediğimi neden fark edemedin? Sana karşı tamamen savunmasızdım. Beni neden derinden vurdun? Biliyordun, toparlanamayacağımı, sensiz devam edemeyeceğimi biliyordun ama sen yine de gitmeyi tercih ettin. Bir açıklamayı, bir vedayı bile bana çok gördün.

Gözlerimle parkı taradım ve ne kadar yalnız olduğumu kendime bir kez daha yalnız olduğumu hatırlattım.

Derin ve titrek bir nefes aldığım da artık son noktalara geldiğimi hissedebiliyordum. Bu sandığımdan da zor bir durummuş. Hep kitaplarda okurdum, filmlerde izlerdim ve yatağımda sabaha kadar kafamda canlandırırdım. Karakterleri zihnimde hayal ederdim ve onların bu terk edişlerinin ardından neden bu kadar üzüldüklerini anlamaya çalışırdım. Bazen çok saçma gelirdi, o seni istemiyorsa bırak gitsin kendini bir insan için niye üzüyorsun ki derdim. Kolay değilmiş. Terk edilmek ve umursanmamak gerçekten çok zormuş. Bir uzuvunu kesip, atmak gibi. Tıpkı bir kanser hücresi gibi. Sana zarar vererek vücudunda her yere dağılıyor ve sen hiçbir şey yapamıyorsun.

Hava kapanmaya başladığın da yağmurun yağacağını düşündüm. Sonbahar etkisini göstermeye başlıyordu. İki ay sonra Ömer'in doğum günüydü. Doğum gününü kutlamaktan nefret ettiğini biliyordum ama bir şeyler düşünmüştüm, şimdi ne olacaktı? Kimin yanında geçirecekti?

Ellerimi saçlarımın arasına daldırdım ve çekiştirdim.

Onun son halini canlandırdım. Gözlerinin çevresi mordu, gözleri son derece soğuk bakıyordu, çenesi gergindi, alnında beliren damar her sinirlendiğin de çıkardı. Mavi, soğuk gözlerini düşündüğüm de tuhaf hissettim. Derinliklerinde kaybolmayı dilerdim, şimdi o derinliklerin de kendimi asıyordum.

Hissettmiştim.

Ömer'i derinden hissetmiştim.

Banktan kalkarak etrafımda bir tur döndüm. Bankın üzerine çökerek ağlamaya başladım. Yerdeki izmaritler çarptığında ellerimin içine aldım, hangisi onun kutsal dudaklarına değmişti? Hangisi ona aitti? Hızla banktan ayağa kalktım ve ilk defa tanıştığımız banka doğru ilerledim. İlk güne dönmek için her şeyimi verirdim. Aynı acıları çekmeye dahi hazırdım. Yeter ki sürekli başa dönüp onun yanında onun kıymetini bilerek durmak istiyordum.

Bana son kez sarılmamıştı.

Bir vedayı bile hak etmemiştim.

Ömer'i son kez görmeden ölmekten korkuyorum.

Bana verdiği sözü tutamamıştı. Önemli olan bana karşı olan sözü değildi, Ömer verdiği sözlerine önem verirdi ve hiç yerine getirmediği olmazdı. Bir nevi kendine yalan söylemiş oldu. En başından beri biliyordum aslında ve ben bugüne kadar kimseye güvenmemiştim, kimseye kalkanımı indirmemiştim. Kimseyi kuyumun içine çekmemiştim ama Ömer'e şeffaf olmuştum. Ona kalkanımı indirmiştim. Ona gerçekten güvenmiştim.

Güvenmek tamamen benim aptallığım olabilir ama bu güveni kırmak tamamen onun şerefsizliğiydi.

Geri kalanı tamamen ona aitti, ben her şey için çabalamıştım. Ben onun için bile her şeyden vazgeçebilirdim. İstese onun için bile ölebilirdim çünkü... çünkü onu sevmiştim.

Onu sevmiştim!

Sevmiştim.

Ellerim otomatik olarak yüzüme kapandığın da ağlamaya başladım. Dizlerimin üstüne çöktüm. Birkaç damla ellerime düştüğün de ellerimi yüzümden kaldırdım ve başımı gökyüzüne çevirdim. Damlalar çoğaldığın da gözlerimi kapattım ve bağırdım.

Tanrım onu bana geri ver.

Dayanamıyorum, onsuz olmaya gerçekten dayanamıyorum.

Tanrım, bu çok zormuş.

Çığlıklarım boğazımı yakıyordu ve etrafta ki herkes bu tuhaf görünümlü bana bakıyorlardı. Deli gibi gözüküyordum. Ayağa kalkıp her bir insana ona anlatmak istedim. Her bir sokakta onu aramak istiyordum. Daha fazla bağırmak, daha fazla çırpınmak sanki bana onu geri getirecekti.

Onsuz geçirdiğim üç ay bana zulüm gibi gelmişti.

Üç ay.

On iki hafta.

Doksan gün.

Tanrım! lütfen geri ver onu bana.

Buz Parçaları 2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin