•BP• 11

4K 152 1
                                    

Buğra arabayı çalıştırıp uzlaştı ama ben evin önünde durmaya devam ettim. Sanki Ömer'e bakıyormuşum gibi eve bakıyordum. Arkadan bir ses geldiğin de durup ileriye baktım. "Kim var orada?" diye gecenin karanlığında bağırdım. Sesler artığın da yerde vurabileceğim bir şeyler aradım ama bulamadım.

"İrem?" Arkamı döndüğüm de Oğuz'un bana doğru geldiğini gördüm. "Ne oldu?" dediğin de gülümsemesi soldu.

"Arkadan sesler geliyor," dediğim de kollarımı sıkıca kavradı.

"Sen burada bekle," diyerek evin bahçesine doğru yürüdü. Bir süre sonra döndüğün de, "ne olmuş?" diye sordum.

"Göremedim, sanırım kediydi." diye cevap verdiğinde bahçeye dikkatle baktım. Kedi gibi değildi. Beni eve doğru sürüklemeye başladığın da hala bahçeye bakıyordum. İçeri girdiğimiz de Oğuz'un bana baktığını fark ettim. "Yorgun musun?" diye sordu.

Biraz." Canım konuşmak istemiyordu.

"Gel buraya," diyerek bana sımsıkı sarıldığında rahatsız olduğum halde sarıldım. Bana iyi davranmaya çalışıyordu ve ben ona kötü davranmak garip hissetmemi sağlıyordu. Biraz iyi davransam bir şey olmaz gibi düşünüp başımı omzuna dayadım.

"Bir şeyler saklıyorsun İrem, kendini bir sebepten dolayı kendini üzüyorsun. Yapma böyle, üzülüyorum," dediğinde kaşlarım çatıldı.

"Üzülme," diyebildim çünkü... çünkü bu tuhaftı. Bana Ömer'den başka birinin teselli falan vermesini istemiyordum. Şu an karşımda gördüğüm bu adamı sadece kısa bir süreliğine tanıyordum.

"İrem sana gülmek çok yakışıyor, çok nadir gülüyorsun ama sana çok yakışıyor işte," dediğin de rahatsız olmamaya çalışıyordum.

"Kızmazsan yemek siparişi vermek istiyorum," dediğin de sen bilirsin der gibi omzumu silktim. Arkama yaslandığım da bacaklarımı kendime çektim.

Durup dururken canım bira istediğin de mutfağa ilerledim. Buzdolabını açtığımda iki tane bira çıkarttım ve içeri girdim. Birini Oğuz'a verdiğim de aynı şekilde yine yanına oturdum. Bira boğazımı yakarak aşağıya indiğin de yüzümü buruşturdum. Biraz ilerdeki dolapta Ömer'in viskileri gözüme çarptığın da biramı sehpaya bıraktım ve dolaba doğru koştum. Viski şişesini elime alıp göğsüme bastırdım.

"Oğuz bardak ve buz getirir misin?" diyerek ayağa kalktım.

"Çok fazla olmaz mı İrem?" diye mutfaktan seslendiğin de gözlerimi devirdim. Sana ne diye bağırmak geliyordu içimden ama susmayı tercih ettim.

Getirdiği bardağa viskiyi boşalttığım da önce küçük küçük yudumlar aldım sonra vazgeçerek yudumlarımı büyülttüm. Oğuz arada bana karıştığı halde onu umursamadım.

Hafiften başım dönmeye başladığın da kıkırdadım ve ayağa kalktım, Oğuz bana baktığında dans etmeye başladım. Kendimi yavaştan kaybetmeye başladığımı hissediyordum. Oğuz'a sarıldığım da kollarımı sımsıkı kavradı, kendimi onun bedenine yasladığım da daha fazla kıkırdadım. Sürtünmeye başlayıp başımı omzuna koydum ve gülmeye devam ettim.

"İrem iyi değilsin."

"Ah! Ne zaman iyi oldum ki?" Sesim o kadar çok cilveli çıkıyordu ki, kendime şaşırıyordum ama böyle davranmak, umursamıyormuşum gibi davranmak güzeldi. Bir şey değişmiyordu belki, acım aynı sadece her şey geçmiş gibi düşünüyordum.

"İrem, seni böyle kollarımda hissedince tuhaf oldum," dediğin de kıkırdadım. Dudaklarımı Oğuz'un boynuna bastırdım. Yukarı aşağıya dudaklarımı oynatıyordum. O an Oğuz'un telefonu çalmaya başladığında kollarını tutup açmasını engelledim. Telefon tekrar çalmaya başladığın da dudaklarına çıkıyordum ki beni durdurdu.

"İrem açmam lazım," dedi. Kendimi kanepeye attığım da viski şişesini sehpadan alıp direkt diktim. Oğuz bana döndüğün de telefonunu cebine sokuyordu.

"Acil işim çıktı, kusura bakma İrem," dediğin de elimi boş ver der gibi salladım. Tek başıma da kalabilirdim, alışkındım.

Başıma minik bir öpücük kondurduğun da yüzümü buruşturdum. Benden uzaklaştığın da ona sinirli bakıyordum ama beni görmedi. Başıma öpücük kondurabilen sadece Ömer'di.

"Beni öpebilen tek kişi Ömer!" diye bağırdığım da gülmeye başladım. Elimden şişe düştüğünde Ömer'in şişesi diyip ağlamaya başladım. Onun şişesine sahip çıkamadığım için kendimden nefret ediyordum. Ağlamaya başladığım da cam kırıklarını toplamaya çalıştım. Elime bir tanesi battığın da daha fazla ağlamaya başladım.

Bir süre yerde yatarak ağladım ve elimin kanamasını izledim. Gözlerim bulanıklaşmaya başlamıştı. Elimle yere vurmaya başladım.

Sonra gözlerim kapanmaya başladığın da ölmeyi diledim ama sadece uykum vardı. O an biri bedenimi yerden kaldırdı ve beni yukarı doğru taşımaya başladı. Gözlerimi açmaya çalışsam da açamıyordum. Yatağa yatırıldığım da Oğuz'un geri döndüğünü düşündüm ama parfüm kokusu o kadar çok tanıdık geliyordu ki mırıldandım.

"Ömer?"

Adını fısıldadığım da şu an burada olmasını diledim. Ama yoktu.

"Bana senden başkalarının dokunmalarından nefret ediyorum."

Sol tarafımda bir çökme olduğunda Oğuz'un yattığını düşünüp rahatsız oldum ama parfüm kokusu beni kendine çekiyordu.

"Bir daha kimsenin sana dokunmasına izin verme, miniğim," kaşlarım çatıldığında gözlerimi yavaşça araladım. "Sana sarılan her bir uzunu bana parçalatma İrem," dediğinde karanlıkta parlayan mavi gözlerle karşılaştım ve kalbim hızla atmaya başladı.

"Ömer, sen misin?" diye fısıldadığım da elini saçlarıma koydu ve ellerinin varlığını hissetmemle derin bir nefes aldım. "Özledim seni. Neden gittin?" diye sorduğum da sadece bana baktı. Gerçek olup olmadığını bilmiyordum.

"Sana bir daha kimsenin dokunmasına izin verirsen, onu da seni de öldürürüm," dedi.

"Neden gittin Ömer?" diye tekrar sorduğum da saçlarımı okşadı ve minik bir öpücük kondurdu.

Sonra yataktan kalktığın da kolunu zar zor tuttum, ağlamak üzereydim. "Gitme," diye fısıldadım ama yataktan kalktı.

Buz Parçaları 2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin