•BP• 6

4.6K 142 3
                                    

Elveda edilmeden çekip gitmek korkaklık mıydı?

Gözlerimi boşluktan çekip gökyüzüne baktığım da havanın aydınlanmak üzere olduğunu fark ettim. Zaman ben fark etmeden hızlıca geçmişti. Kaç saattir oturuyordum, hem de hiç kıpırdamadan bilmiyorum ama bacaklarım uyuşmuştu. Gerinerek ayağa kalktım.

Saat 5.10'du.

Hava hafif serin, tan yeri ağırıyor ve kuşlar ötüşüyordu. En sevdiğim zaman dilimi son zamanlar da buydu. Çünkü bana fazlasıyla Ömer'i hatırlatıyordu.

Ay ve Güneş.

Kavuşamayan iki gök cismi.

Birbirlerinin doğmasına izin vererek, gidiyorlar.

Güneş yavaş yavaş çıkmaya başladığın da kuşlar daha belirgin ötüşmeye başladılar. Bu huzurlu dakikalar da Ömer'siz durmak üzüyordu.

Ağlayarak rahatlamayı severdim ama ağlamak bir işe yaramıyordu artık. Ağlamak bir zayıflık mıydı bilmiyorum ama ben fazlasıyla zayıftım, fazlasıyla yorgundum, fazlasıyla zayıftım.

Güneş daha belirgin bir şekilde doğduğun da dişlerimi sıktım. Burada yoktu, belki de beni hiç
umursamamıştı ama ben günlerdir uyumadan onu beklemiştim. Günlerdir telefonumu yanımdan ayırmamıştım, arar da ben açamam diye korkmuştum. Günlerdir kapıya bakmıştım, gelir de göremem diye. Kelimeler düğüm olup boğazımda kendilerini asıyorlardı. Göremediğim ama varlıklarını hissettiğim pençeler her an boğazımdaydı.

Camdan labirent gibiydi hayatım. Bir çift mavi gözlere hapsolmuştum, buğulu cama defalarca ismini kazımıştım. İmkansızın siyahına boyamak kadar zordu, sarmaşık misali ayağımıza dolanan engelleri kaldırmak.

Parmaklarımın ucundaki su damlaları, buz kırıntılarına dönüşürken ilk kez içime çektim imkansızın kokusunu. İşte o ilk ile yazıldı sonum, ruhum uçurumdan yuvarlanırken.

İçimde buzdan duvarlar varken neden yandığımı hissediyorum?

Güneşe son kez bakarak içeri girdim. Defterimi sehpanın üzerinden alarak en son kaldığım yeri açtım. Ona belki de hiçbir zaman veremeyeceğim bir defterdi bu. Onsuz kaldığım günler de yazmaya başlamıştım.

110.Gün

Neredeyse dört ay oldu Ömer. Hayır, anlamıyorum bana bunu yapmak hoşuna mı gidiyor? Senden hiç haber alamadığım da benim ne hale geleceğimi hiç düşündün mü?

Beni bir kez olsun düşündün mü Ömer?

Eğer beni düşünmüş olsaydın şu an benim yanımda olurdun. Eğer beni düşünmüş olsaydın bütün bu olanları kaldıramayacak kadar güçsüz olduğumu bilirdin.

En kötüsü de şu an bu kapıdan girsen ve bana doğru gelsen, ben ayağa kalkar sana sarılırım ve her şeyi unutmaya hazır olurum.

Ben seni her şekilde kabul etmeye hazırım.

Sanki aylardır üzülen, kırılan, uykusuz kalan ben değilmişim gibi hayatıma devam ederim. Çünkü seni seviyorum Ömer.

Bu acizlik ya da başka bir şey olabilir ama ben bunu öyle kabul etmiyorum.

Sana güvenmiştim, babası tarafından darbe alan bir kız olarak sana güvenmiştim. Hayatıma her giren insani kaybettiğim halde seni hayatıma almıştım. Tamam, güvenmek benim aptallığım olabilir ama bu güveni kırmak tamamen senin şerefsizliğin Ömer.

Beni biliyordun, hayatımı ve yaşadığım şeyleri de biliyordun ve sen bunları bilerek beni bıraktın.

Gerekli bir sebep söylesen kabullenebilirim ama ortada gerekli hiçbir sebep de yoktu.

Ortada hiçbir bok yoktu ve sen bir bahane dahi sunmadın bana. Kabullenemiyorum Ömer. Gözlerinin içine bakmıştım, nefesin boynuma çarpmıştı, güçlü ellerin ellerimi kavramıştı. Bütün bunlar olmuştu ve ben şimdi senin beni bırakışını kabullenemiyorum.

Defteri kapatarak sehpaya geri bıraktım. Uykum olmasına rağmen uyumamak için direniyordum. Gelirse ve ben göremezsem diye korkuyordum. Başımı yastığa koydum ama gözlerimi açık tutmakta zorlanıyordum.

Bir elektriklenme bedenimi kapladığında titrememek için direndim. Delici mavi gözleri gözlerimi esir almıştı. Kalbim heyecanla atıyordu. Kıvılcımlar dans etti zihnimde.
Külleri rüzgarda uçuşuyordu. Gözlerinde hapsolmak istedim. Ellerimi sımsıkı kavrasın ve beni bırakmasın istedim. Bana doğru yürüdüğün de yerimde duramıyordum. Bana doğru yürüyordu!

"Gel buraya."

Bana sımsıkı sarıldığında gözlerim şaşkınlıkla açıldı. Onu o kadar çok özlemiştim ki, bende sımsıkı sarıldım. Benden ayrıldığın da gülümseyerek gözlerimin içine baktı. O kadar mutluydum ki aylardır kafam da tasarladığım konuşmalar silindi. Sonra benden ayrıldığın da kaşlarım çatıldı. Arkasını dönerek yürümeye başladı. Yerimden kıpırdayamıyordum, konuşamıyordum. Gitmemesini söyleyemiyordum.

Sonra gözden kayboldu.

Buz Parçaları 2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin