•BS• 56

1.9K 72 2
                                    

Fotoğraf da emeği geçen glbayramON teşekkür ederim!

Silkelenerek uyandığım da bir an nerede olduğumu kavrayamayıp korkuyla etrafımı izledim. Ömer'de benimle birlikte kalkıp baş ucunda ki lambayı açtı. Nefesimi düzene sokmaya çalışıyordum.

"Geçti güzelim, bir rüyaydı sadece."

Etrafıma hala boş bakışlar atıp nerede olduğumu kavramaya çalıştım. "Tanrım, o kadar gerçekçiydi ki," diyerek elimi saçlarımın arasına daldırdım. Boğazım kurumuştu, sol tarafıma dönerek baş ucundaki lambayı yaktım ve su aradım ama yoktu. Yastığımı dikleştirerek sırtımı dayadım ve gözlerimi kapattım.

"İyi misin güzelim?"

Elini bacağıma koyarak sıktı. Zihnimde Ömer'in umurumda ki soğuk tavrı canlanınca gözlerimi açtım, bana bakan endişen uzak tavrını gördüm.

"Bir uçurumdaydık ve beni atlamam için teşvik ediyordun," sesim sessiz odada bir sürü yankılandı. Ömer hala bana boş boş bakıyordu. Tek kaşımı kaldırarak bir yorum yapmasını bekledim.

"Sadece bir rüya İrem, bilinçaltını hiçbir zaman anlayamadım zaten," diyerek yanıma uzandı.

"Beni hiç sevmedin Ömer," dediğimde tavanı izledim.

"Bunu kendi gördüğün bir rüya sonucunda mı karar verdin?" diye sordu.

Belki haklı olabilirdi. Bir rüya görerek karar vermem saçmaydı ama bilmiyordum. Saç diplerim terden ıslanmıştı. Üzerimdeki yorganı attım ve bacaklarımı yere doğru sarkıttım. Soğuk zeminle çıplak ayaklarım buluşunca titredim. Üzerimde Ömer'in tişörtü vardı sadece. Aşağıya indiğimde salonun penceresi açık olduğunu fark ettim, rüzgar perdeyi havalandırıyordu, dönüşte kapatmayı zihnimin bir kenarına not ederek mutfağa doğru ilerledim ve ışığı açarak kendime bir bardak su doldurdum. Tezgaha dayandığımda başımda şiddetli bir ağrı oluştu. İçeriden bir ses geldiğinde bardağı yavaşça bıraktım ve ürkek adımlarla salona doğru yürüdüm. Salona geldiğimde perde hala havalanıyordu, gözlerimle etrafı taradığım da kapıya doğru birini fark ederek çığlık atmam bir oldu. Bana birkaç saniye baktığında bir kez daha çığlık attım. Ömer koşarak merdivenlerden indiğinde pencereye yönelerek çıkıp gitti.

"Ne oldu!" telaşla bana baktı, elimde pencereyi gösterdiğim de koşarak pencereye yöneldi ve gözden kayboldu. Korkuyla olduğum yerde birkaç volta attım. Elim ayağım titriyordu. Ömer geri geldiğinde koşarak yanına gittim. Pencereyi kapatarak kirlendiğinden emin olup bana döndü, sıkıca sarılarak sığındım.

"Geçti güzelim kimse sana bir şey yapamaz," diyerek daha da sıkı kavradı beni.

"Ömer bırakma beni," burnumu omzuna gömerek kokusunu içime çektim.

"Bırakmayacağım, sen benim seni sevmediğimi ya da sana değer vermediğimi düşünüyorsun ama öyle değil," dediğin de daha fazla sarıldım. Bir süre sonra beni bırakarak bütün evi kontrol ederek yanıma geldi. Nerdeyse sabah olmak üzereydi, elime bir kahve kupası sıkıştırarak yanıma oturdu.

"Sence kimdi?" diye sorduğumda yeni çıkmaya başlayan sakalını sıvazlıyordu.

"Bilmiyorum birçok kişi olabilir," dedi. Ayaklarımı kendime çekerek elimle bardağı daha sıkı kavradım.

"Rüya fazla gerçekçiydi," dediğimde bana bakışlarını döndürdü.

"Biliyorum İrem, yaşadığın şeyleri, güven eksiklerini, korkularını anlayabiliyorum ama ben diğer insanlar gibi değilim," dedi.

"Nasıl diğer insanlar gibi değilsin, beni bırakıyorsun Ömer! Kafan şu an esse beni bırakır gidersin, umrunda bile olmam!" ses tonum istemeden de olsa yükselmişti.

"Lanet olsun İrem, ben seni bırakmadım, eğer bırakmış olsam bile seni neden uzaktan izleyeyim ki? Anlamıyorsun değil mi? Ben süslü kelimeler kullanmayı sevmiyorum dedikçe sen vanilya ilişkisi yaşamak istiyorsun ama ben öyle bir adam değilim! Ama kafana sok güzelim, seni seviyorum! Asla sen bitti demeden de ben bitirmeyeceğim, bırakmayacağım peşini, pes etmeyeceğim, savaşırım senin için, sen beni kovsan bile ben senin için savaşırım!" ses tonu aşırı yükselmişti, duraksayarak yutkundu, adem elmasına takıldı gözüm, alnındaki damar atmaya başlamıştı, boğazında damarlar belli oluyordu. "Ben seni asla o uçurumdan atlamana izin vermem, kendimi o lanet olasıca uçurumdan atarım seni atmam!" dedi, sesi aksine sakin çıkmıştı. Boğazımı yeniden bir yumru oturduğunda yutkunamadım, üzerimde bir ağırlık vardı.

"Ömer!" diyebildim ve ayağa kalkarak kucağına oturdum. Sımsıkı sarıldığım da, o da bana sarılmıştı. Gözlerim dolmaya başladığında neden ağladığımı bile bilmeden hıçkırarak ağlamaya başladım.

"Neden ağlıyorsun güzelim?" diye sorduğunda daha fazla ağlamaya başladım.

"Bilmiyorum," diye fısıldadım. Gerçekten bilmiyordum. Bana bu kadar çok değer veren biri olamamıştı hiç. Beni bu kadar seven, sahiplenen, beni benden daha iyi tanıyan biri hayatıma hiç girmemişti.

"Aptal bir kız çocuğu gibisin," dediğinde yamuk bir gülüşle gülüyordu.

"Evet, aptalım," diye omzumu silktim.

"Değilsin, ben sadece şakasına dedim," dedi, sinirlenmişti. Kaşlarını çatmasına gülümsedim. Huzur bulduğum yüzünü izledim bir süre ve öpmeye başladım. Kendimi onda kaybetmek istiyordum. Beni alsın ve sarmalasın istiyordum. Yumuşak ve kendinden emin tavırlarıyla beni daha da büyülüyordu. Dudaklarını benden ayırdığında sımsıkı kapattığım gözlerim aralandı. "Sadece benim olmanı istiyorum İrem, sadece benim," dediğinde yeninden öpmeye başladım. Geri çekilip alnımı alnına bastırdım ve nefesimi düzene sokmadan, "Sadece seninim," diye fısıldadım.

Tan yeri ağardı. Küçük kadının içinde ki ölü kız çocuğunun mezarına bir demet çiçek bırakıldı. Ölüm her daim kapıdaydı. Çığlıklar keskin bir bıçak gibiydi.

Buz Parçaları 2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin