•BP• 8

4.2K 133 9
                                    

"Kahveyi neyli alırsın?" mutfaktan Oğuz'a bağırdım.

"Sütlü, lütfen," dediğin de buzdolabına ilerleyip süt çıkardım. Son günler de fazlasıyla beraber vakit geçirmeye başlamıştık. İki kez yürüyüşe gitmiştik, bir kez arabayla tur atmıştık, birkaç kez onun haberi olmadan onu o parka götürüp sadece annemle ilgili olan anılarımı anlatmıştım, kitap okumuş, televizyon izlemiştik ve çok güzel resim çiziyordu birkaç kere de evinde çizdiği tablolara bakmıştım.

İlk başlar da aramızda oluşan bu yakınlık beni fazlasıyla germişti ama gün geçtikçe ona alışmıştım.

Fincanları alıp salona doğru ilerledim. Elinde işiyle ilgili dosyalar vardı. Kaşları çatık onlara bakıyordu. Salona girdiğimi görünce gülümseyerek dosyayı sehpaya bıraktı ve fincanı elimden aldı.

"Kaç yaşındasın İrem?"

"On sekiz," dediğim de kaşları şaşkınlıkla havaya kalktı. "Sen?"

"Yirmi dört," dediğinde Ömer'le aynı yaşta olduklarını fark ettim. "Ömer'de mi on sekiz yaşında?" diye sorduğunda fincanımdan bir yudum alarak başımı iki yana salladım.

"O da yirmi dört," diye cevap verdim.

"Üniversiteye hazırlanmıyorsun?"

"Aslında hazırlanıyordum ama hayatım o kadar dengesiz ve düzensiz ki bir türlü derslere odaklanamıyorum," dediğim de bana kaşlarını çattı.

"Hayır, bir mesleğin elinde olmalı."

Sessizce kahvemden bir yudum daha alıp Oğuz'a baktım. Bana karışma hakkını nasıl kendin de bulduğunu sorguladım. Çok fazla merak ediyordu ve çok fazla soru soruyordu. Yerimden rahatsızca kıpırdandım. Benden bir cevap bekliyordu ama ona cevap vermek istemiyordum.

Dosyalarını eline aldığın da konunun kapandığını hissettim ve arkama yaslandım. Gün geçtikçe daha fazla tanımaya başladığım bu adam şu an neden benim yanımda oturuyordu? Ömer'in oturması gerekirken neden bu adam?

Bir süre daha oturmaya devam ettik, ben konuşmasını istemiyordum ama elindeki kalemi sehpaya bırakıp saatine baktı. "Saat baya geç olmuş, bir şeyler yemeyecek misin?" diye sorduğun da başımı iki yana sallayıp fincanları elime alıp ayaklandım.

"Nasıl? Akşam öğününü kahveyle mi atlatıyorsun?" diye sorduğun da kendimi çoktan mutfağa atmıştım bile.

Beni neden bu kadar fazla sıkıyordu? Bana sadece böyle Ömer davranabilirdi. Ellerimi tezgaha koyarak sakinleşmeye çalıştım çünkü bağırmak istemiyordum.

"Yemek siparişi veriyorum," dediğin de bardağı taşıran son damla olmuştu. Hızla kendimi salona attım ve Oğuz'un elindeki telefonu çekip kapattım.

"Benim evimdesin ve bana sormadan bir şeyleri yönetmeye kalkma! Acıktıysa kendi evinde karnını doyur," diye bağırdım. Bana şaşkınlıkla bakıyordu, böyle bir çıkış benden beklemiyordu.

"Ben sadece yardımcı olmaya çalışıyordum."

Ellerimi saçlarıma daldırıp çekiştiridim. "Ama yardımcı olamıyorsun!" Hala sesim yüksek çıkıyordu.

"Ama İrem bir şeyler yemelisin."

Bana Ömer'in sözlerini tekrarlıyordu. Bu, bu sadece daha fazla sinirlenmeme sebep oluyordu.

"Sana ne Oğuz," dediğim de olduğu yerde kaldı. Gözlerimden ateş saçıyordum. Sinirlenmiştim, bana kimsenin böyle davranmasına izin veremezdim.

"Kusura bakma İrem," diyerek ayağa kalktı ve kapıya doğru ilerledi. Kapının kapanma sesini duyduğum da kendimi koltuğa bıraktım. Aynı anda gözlerimden yaşlar akmaya başladığın da dayanamayacağımı düşündüm. Çok uzun süredir onu görmemiştim.

Oğuz'un bir suçu yoktu ama bana Ömer gibi davranması ortada bir sebep yokken sinirlenmeme sebep olmuştu.

Yorulmuştum.

Telefonuma uzanarak Buğra'nın numarasını buldum. İkinci çalışta açtı. "Efendim?"

"Buğra merhaba."

"Fıstık, nasılsın? Bir şeyin yok değil mi?" diye sorduğun da ses tonunun vermiş olduğu sıcaklıkla kıkırdadım.

"Bir şeyim yok ama senden bir şey rica edecektim," dedim.

"Tabii emrinize amedeyim," dediğim de daha fazla gülümsediğimi hissettim.

"Ben, şey yani beni Ömer'in dövüş kulübüne götürür müsün?" diye sorduğum da bir süre sessiz kaldı. Hayır demesinden korkarak her an savunmaya geçmeye hazır bir şekilde bekledim.

"İrem bu çok tehlikeli, bunu yapamam," dediğinde yerimde tepindim.

"Buğra lütfen, çok istiyorum." Bir süre sessizlik olduğunda düşünmesi için fırsat verdim.

"Yanımda ayrılmamak şartıyla seni götürebilirim," dediğin de çığlık attım. "Tamam, fıstık seni yarın akşam almaya gelirim," dedi.

Telefonu kapatır kapatmaz ayağa fırladım. Ya oradaysa ne yapacaktım? Beni görünce görmezlikten mi gelecekti? Ya da yan yana geçtiğimiz de hiç tanışmamışız gibi mi yapacaktık?

Beni görmemezlikten gelirse üzülürdüm.

Ya da belki burada değildi. Belki onu görmezdim. Ama bir yandan onu görmek istiyordum. Heyecanla nefes alıp verdim.

Buz Parçaları 2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin