•BP• 13

3.6K 129 1
                                    

"Kaçmak istiyorum, nereye olursa olsun."

Beraber inşa ettiğimiz binanın en üst katından aşağıyı izliyorum. Her bir kata farklı duygular yerleştirdik. Her bir katında farklı bir anımız var bizim. Sonra birden hızla hayatımdan çıktın ve katlar üzerime yıkıldı. Gidişin hızlıydı ama binanın çöküşü yavaştı. Ben kaçmadım. Kaçmaya fırsatım varken gitmedim. Çünkü ne olursa olsun senden gelen ölüme bile razıydım.

Evde odaları tek tek dolaşarak geziyordum. Bunu neden yapıyorum bilmiyorum, sonra bir köşeye sinerek oturuyorum. Bazen saatlerce, bazen oraya ne zaman geldiğimi hatırlamayacak kadar uzun bir süre.

Saçlarım keçe gibi olmuştu, üzerimde Ömer'in tişörtü vardı. Öyle beni bıraktığı gibi duruyordum. Değişen hiçbir şey yoktu.

Yine bir köşeye sinmiş otururken, aşağıdan kapı çaldı ama kapıyı açmaya üşendiğim için olduğum yerde yatmaya devam ettim. Gözlerimi boşluğa sabitlemiştim ve geri kalan hiçbir şey umurumda değildi.

"İrem?"

Buğra'nın sesi, evde yankılandı.

"İrem evde misin?"

Sence başka gidebilecek bir yerim var mı?

"Kızım mal mısın, nerdesin?"

Sesi daha yakından gelmeye başlamıştı. Odaya girdiğinde, beni fark etti ve cık cıklamaya başladı, yüzünü buruşturarak bana doğru yürüdü.

"Sen iyice mala bağladın. Gel buraya," diyerek beni kucakladı. "Amma da hafifsin, bir bok yediğin de yok," kendi kendine söylenmeye devam ederek aşağıya indi. Beni koltuğa oturtarak ceketini sandalyeye astı ve cebinden telefonunu çıkararak masaya koydu. Gözlerim hala boş bakıyordu.

"Evde bir şeyler var mı?" diye sorarak mutfağa doğru yürüdü ve buzdolabını açtı. "Dolapta bir bok kalmamış, yakında açlıktan ölmeyi mi planlıyorsun?"

Ömer arkamdan üzülecek ve beni biraz olsun umursayacaksa ölebilirdim.

"Ben alışveriş yapmaya gidiyorum, beni burada bekle," dedi. Elini tehtit eder gibi salladı ama şurdan şuraya gidecek halim olmadığı için boş boş Buğra'ya baktım. Ceketini alarak evden çıktı. Bir süre öylece oturdum daha sonra gözüme Buğra'nın telefonu çarptı ve yerimde doğruldum. Ömer'i arayabilirdim.

Ayağa kalkarak masaya doğru yürüdüm ve telefonu elime aldım. Bir süre tereddüt ederek telefona baktım. Sonra telefonu açarak ezbere bildiğim numarayı tuşladım. Nefesimi tutarak ara tuşuna bastım ve telefon aramaya başladı. Kalbim heyecanla tekledi.

"Efendim?"

Sesi kulağımı doldurduğun da nefes almayı kestim. Uzun süredir sesini duymamıştım. Tanrım!

"Buğra oğlum niye cevap vermiyorsun?"

Gözlerim dolmaya başladığında ne yapacağımı bilemedim ve kapatmasından korkarak, "Alo," diyiverdim, sesim o kadar cılız ve cansız çıkmıştı ki boğazımı temizledim.

"Kimsiniz?" diye sorduğunda kaşlarım çatıldı. Ne yani tanıyamamış mıydı beni?

Sinirlendim, beni tanımamıştı. "Benim! İrem!" dediğim de bir sessizlik oluştu aramızda.

"Efendim?"

Sesi. Tanrım sesi neden bu kadar soğuktu? Neden böyle yapıyordu. Sinirlerim anında yatıştı ve bir kediye dönüştüm.

"Beni neden bırakıp gittin Ömer?" Onun karşısında aciz olmaktan nefret ediyordum.

"Bunları mı konuşacağız?" diye sorduğun da çığlık atmak istedim.

"Beni görmüyorsun Ömer, zorlanıyorum, yapamıyorum, kolay değil. Sen, sen bir korkaksın. Kaçtın! Kaçmak her zaman kolaydır. Korkaksın!"
Boğazım kuruduğun da öksürdüm. Sessiz kalması da beni çıldırtıyordu. "Sessiz kalma! Cevap ver bana! Hangi lanet olasıca sebep seni benden kopardı? Ne yaptım?"

"Bir şey yapmadın."

"O zaman sorun ne?" Gözlerim dolmaya başladığın da tırnaklarımı etime geçirdim.

"Bana her ne olursa olsun, her ihtiyacım olduğun da sana söylememi istedin. İhtiyacım var Ömer," dediğim de sesim titredi.

"Benim de ihtiyacım vardı, bende yardımcı olamam," dediğin de kalbim acıyla burkuldu.

Bir süre daha bekledim, böyle bir cevap istememiştim. Hani her istediğim de bana yardımcı olacaktı? Sözlerin vardı daha Ömer. Telefonu sertçe kapatarak masanın üzerine koydum. İçeri Buğra girdiğin de bana dikkatle baktı. Ona doğru koşarak boynuna atladım. Elindeki poşetleri bırakarak bana sımsıkı sarıldı.

"Ne oldu böyle?" diye sorduğun da sarsılarak ağlamaya başladım. "Gel buraya," diye beni kucağına aldı.

Koltuğa oturarak beni kucağına yerleştirdi, kendimi çocuk gibi hissediyordum.

"Ömer'i aradım," dediğim de Buğra kaşlarını çattı.

"Benden mi?" diye sorduğun da başımı evet anlamın da salladım. "Niye aradın? Acı çekmeyi seviyorsun değil mi? Acı çekmek hoşuna gidiyor."

"Buğra ama ben onu seviyorum," dememle ağlamaya tekrar başladım.

Başımdan tutarak beni tekrar göğsüne yasladı.
"Ağlama artık sümüklü," dediğinde yüzümü buruşturdum.

"Sende iyice Pınar'a benzemeye başlamışsın."

"O da sana sümüklü derdi değil mi? Sevgilimi özledim," dediğin de karnına dirseğimi geçirdim. "Tamam sustum, hadi seni doyuralım ve yatıralım," diyerek beni tekrar kucağına aldı.

"Teşekkür ederim," diye fısıldadım. Alnıma bir öpücük kondurdu.

Buz Parçaları 2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin