•BS• 59

2K 77 23
                                    

Öyle diyarlar var ki rüzgarın esmediği, yağmurun yağmadığı, güneşin doğmadığı ya da batmadığı yerler

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Öyle diyarlar var ki rüzgarın esmediği, yağmurun yağmadığı, güneşin doğmadığı ya da batmadığı yerler. Evren öyle büyük bir yer ki, sadece gözle görememek değil, teknolojin olsa bile ulaşamayacağın şeyler. Hayat öyle acımasız ki, senden aldığını bir başkasına verebiliyor. Adaletsiz bir yerde yaşadığımı çok küçük bir yaşta anlayabilmiştim. Mesela yan sıramda oturan kız her sabah beslenme çantası dolu, saçları örgülü ve önlüğü ütülü gelirdi. En arkada oturan sınıfın haşarı çocuğu bile annesi tarafından özenilmiş bir şekilde hazırlanmış atıştırmalık şeylerini yerdi. Annesine o gün neden yine patates kızartması yaptı diye sinirlenen bir erkek çocuğu daha vardı orta sıralarda oturan. Bir kız vardı her seferinde kalan yemeğini çöpe atardı. Herkesi her gün incelerdim. Saçlarım daima dağınık olurdu, beslenme çantası almamayı tercih etmiştik çünkü okula yemek getirmezdim. Önlüğüm ütüsüz olurdu. Onlara karşı beslediğim ilk nefretimi hatırlıyorum. Yedi yaşındaki bir çocuğun nefreti nasılsa ondan daha kötüydü bu nefretim. Kimseyle arkadaşlık kurmazdım. Belki de durumumuz oradaki birçok kişiden daha iyiydi ama ben evlat edinilmiş bir kız çocuğu imajı çiziyordum. Babamın tüm bunlardan bihaber olduğunu ilk o zaman kavrayabilmiştim. Evde zor duran adam evlendikten sonra benimle olan ilişkisi bitmişti. Baba sevgisi olmadan büyüyen bir kız çocuğuydum. Babam öldüğünde bile Şenay'dan daha çok yıkılmıştım, ki babam bana bir kere bile kızım demediği halde. Öyle yalnızdım ki kendi kendime konuşur, kendimi oyalamaya çalışırdım. Sessiz bir çocuk olmama rağmen başıma bela açardım ya da Şenay o belayı bilerek bana açtırırdı.

İçimde büyüyen birçok duygu vardı. Nefret, kin, öfke... ama asla içimde sevgi büyümedi. Sevgi filizi yakıldı. Ben bir süre insanlara zarar vererek mutlu olmaya başlayan bir çocuk haline gelmiştim. Kalemlerini kırarak, resimlerini yırtarak, ödevlerini çöpe atarak, silgilerini parçalayarak hıncımı almaya çalıştım. Ben mutsuzsam diğerleri de mutsuz olmak zorundaydı. Benim annem bana yemek yapmıyorsa onlarınki de yapmamalıydı. İlk başta güzel giden bu kötü alışkanlığım ben yakalanasıya kadardı, yakalandıktan sonra okuldan ayrılmak zorunda kalmıştım. Yeni bir okula geçtiğimde bu tür şeyleri bıraktım. Bu sadece o anlık zevk veren şeyler haline gelmişti. İki kişiyi birbirine düşürmek, sevgili olan kişileri ailelerine şikayet etmek, yanlış kopya vermek ve hocalara yalan yanlış şeyler anlatmak gibi şeylere başlamıştım. Sınıf huzurunu bozmaktan buradan da ayrıldığım da Pınar'la tanıştığım okula geçtiğim de artık bu tür şeylerin bana hiçbir getirisi olmadığını kabullenmiştim.

Tamamen içime kapanarak insanlarla arama duvar örmeye başladım. Kendimi onlardan soyutladım ve görünmez gibi gezmeye başladım. Varlığım tamamen unutulmuştu. Artık yoktum. Bedenim o an orada yer kaplıyordu sadece. Sonra Pınar'la tanıştım ve bir süre de olsa bu sessizliğimden çıkarak varlığımı kabullenmeye başladım. Benimle konuşan, benimle yemek yiyen, benimle bir yerlere giden tek kişi Pınar'dı. Zaman zaman onu inceliyordum. Güzeldi, insanlarla arası iyiydi, annesi vardı, babası onu şoförüyle okula bıraktırıp aldırtırdı, ilgili ve iyi bir aileye sahipti. Ona karşı beslediğim bu değişik duygu beni daima vicdan mahkememde infazıma karar vermeme sebep olurdu. Çok kısa bir süre her evine gittiğimde annesinin odasına girer eşyalarına zarar vererek çıkardım, aldığı kıyafetleri kirletir, takılarını kırardım. Daha sonradan onun bana zarar vermediğini aksine destek olmaya çalıştığını anladığımda tamamen bıraktım.

Onur'la tanışmam da çok kısa bir süre içerisinde olmuştu. Bana acıdıklarından mıdır nedir bilmiyorum hemen kaynaşarak bir şeyler paylaşmaya başladık.

Sonra Ömer girdi hayatıma, kendimi oradan oraya sürükleniyorken buldum, yaşadığım duygu karışımıyla ilk defa karşılaşmıştım. Sevmek, bana en garip duygu gibi gelirdi. Tanıştığım her insandan yediğim kazık beni bu duruma itmişti.

Şimdi ise babamın aslında beni sevdiğini biraz olsun anlamak her şeye bedeldi. Hissedememiştim ama artık biliyordum. Tuhaf bir şekilde kendimi huzurlu hissediyordum. Beni seven birinin daha olması iyi gelmişti.

Bilgisayarına odaklanan Ömer'e baktım ve ilk defa bulunduğum duruma şükrettim. Tanrım eğer varsan lütfen lütfen şu an ki mutluluğuma engel olabilecek hiçbir şey çıkarma karşıma. Ben artık bir şeylerle uğraşmak istemiyordum. Başımı huzur bulduğum adamın omzuna yasladım. Öyle bir noktadan başlamıştım ki şimdi gerçekten de yol katettiğimi anlayabiliyordum. Hayata karşı bu mücadelemde ilk defa galip bendim.

Bir kafesteydim.

Artık o kafesin kapısı açılmıştı, şimdi uzun zamandır kullanamadığım kanatlarımı yeniden canlandırmaktaydı.

Yeniden uçmayı öğrenmem gerekiyordu. Hasret kaldığım o huzura az kalmıştı.

Şenay'ın elinde ne var ne yoksa alacaktım. Vicdanım sızlamıyordu çünkü her şeyin bir bedeli vardı.

Eksik büyümüş bir kızdım ben. Yarım kalmıştım. Biraz olsun Ömer sayesinde toparlanabilmiştim. Derin nefes alıp verdim ve gözlerimi kapatarak her şeye kendimi kapattım. Düşünmemek için aklıma hiçbir şey getirmiyordum. Eğer düşünürsem birçok anı canlanıyordu gözümde. Nefes alamayacakmışım gibi oluyordu.

Gün yeniden ve yeniden doğduğunda daha da güçlü olmak için savaşacağım. Yokluğunda bile.

Buz Parçaları 2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin