•BP• 36

2.5K 99 3
                                    

Hırçın bir rüzgar saçlarımı dağıttı, gözyaşlarımdan önümü göremiyordum, ellerim titriyordu ve nereye doğru gideceğimi bilmiyordum, kendimi yeniden yetim gibi hissediyordum, yalnız, tek başıma kalmış ve ezik gibi. Bu her fırsatta yüzüme vurulmasa bu duyguyu bastırabiliyordum. Her seferinde acı bir tokat gibi yüzüme çarpıyordu. Burnumu çekerek yine ne yöne doğru sapacağımı bilemeden bir dar sokağa girdim. Ciğerlerim iflas ederek iki üç kere nefes almaya çalıştım. Boğazımda kocaman bir düğüm oluşmuştu ve yutkunmamı engelliyordu. Beraber büyüdüğüm kardeşime o kadar alınmıştım bu beni daha da fazla yaralıyordu. Hiç beklemediğim insandan bunu görmek kırmıştı.

"Senin gibi yetim kalmak istemiyorum!"

Zihnime yankılanan bu cümle ayaklarımın bağını koparmıştı ve yere yığılmadan duvara son anda tutunabilmiştim. Başımı duvara dayadım ve bacaklarımı kendime çektim. Kendimi yeniden o karanlık odada gibi hissettim, Şenay'ın beni kapattığı ve sabah kadar aç susuz bıraktığı oda. Gözlerimi sımsıkı kapattım ve o odayı düşünmemeye çalıştım.

"İrem şu anda o odada değilsin! Değilsin." Kendime telkinler vermeye çalışıyordum.

Sokaktan geçen birkaç kişi bana baktığında onları umursamadım. Gidebilecek hiçbir yerim yoktu. Sığınabileceğim hiçbir kimse yoktu. Her şeyi sindirebilirdim, her şeyi anlayabilirdim ama dost kazığını, kardeş saydığım kişiden bunu görmek sindirebileceğim bir şey değildi.

Bir sokak kedisi yanıma geldiğinde burnunu bacağımı sürttü.

"Sende mi sevilmeye muhtaçsın?" diye fısıldadım ve başını okşadım. Başını daha fazla bacağıma sürtmeye başladı. "İkimizde yalnızız değil mi?" Hava soğumaya başladığında ne yapacağımı gerçekten bilmiyordum. Başım şiddetli bir şekilde ağrımaya başlamıştı ve hava kararıyordu. Yağmurun habercisi bulutlar havada birikmişti. Şu an sokak kedisinden bir farkım yoktu. Bacaklarım uyuşmuştu ama kıpırdayacak gücüm yoktu. Bağırsam beni duyarlar mıydı? Kendimi yeniden yetim gibi hissettiğimde yeniden ağlamaya başladım. Başımı duvara yasladım ve gözlerimi gökyüzüne sabitledim.

Arabanın farları gözlerimi kamaştırdığında gözlerimi kıstım. Araba hızlı bir manevrayla önümde durdu ve içinden biri çıkıp kapıyı sertçe kapattı. Yaşlar yanaklarımı ıslatarak akmaya devam ediyordu.

"İrem kalk gidiyoruz."

Ömer'in sesini duymamla başımı duvardan ayırdım. Kedi kucağımda uyukluyordu. Kıpırdandığımda yerine daha da yerleşti.

"İrem hadi kalk, gidelim buradan."

Başımı hayır dercesine salladım. Elini kalkmam için uzattığında başımı kediye çevirdim ve başını okşamaya başladım.

"İrem yapma böyle, farkındayım çok kırıldın ama burada kalamazsın."

Sesi neden bu kadar yumuşak çıkıyordu? Bana neden herkes acıyordu? Neden ders olsun diye sürekli benim gibi insanları işaret ediyorlardı?

"Bana acımana gerek yok!" Sesim çatallı çıktığında boğazımın kuruduğunu fark ettim ve yutkunmaya çalıştım ama yutkunamıyordum.

Yanıma oturduğunda şaşırdım.

"Madem gelmiyorsun bende seninle otururum," dedi.

Bir süre burnumu çektim, kediyi okşamaya devam ediyordum. Ömer cebinden marlboro red paketini çıkarıp bir tane yaktı. Elinden her an kayıp düşecekmiş gibi duran sigarasının dumanını içine çekişini izledi, elindeki yaralar hiç geçmiyordu, kirli sakalları, baştan aşağı simsiyah giyimiyle uyum sağlıyordu. Sigarayı elinde çevirmeye başladı.

"Ömer?" Sesim cılız çıkmıştı ama bakışları hemen bana dönmüştü. Sadece gözlerini görmek istemiştim. Mavi, derin bakışları yüzümü inceledi bir süre.

"Efendim, güzelim?"

Gözlerim sımsıkı kapandı ve bir süre sesinin tınısının yankısını içimde hissettim.

"Ben böyle olmasını istememiştim," dediğimde sesim titredi.

"Gel buraya," diyerek beni kendime çekti ve sımsıkı sarıldı. Sanki aylardır bunu bekliyormuşum gibi sarılışına karşılık verdim ve sımsıkı sarıldım. Sigara ve kendi kokusu burnuma dolduğunda yeniden ağlamaya başladım. Başımı okşamaya başladığında boynunun girintisine sığındım. Saatlerce burada durabilirdim.

"Ben gerçekten böyle olmasını istemiyordum," diye tekrarladığımda, "şhh! Biliyorum bebeğim," dedi. "Hiçbir şey senin suçun değil."

Başımı omzundan kaldırarak yüzüne baktım. Mavi gözleri bana çok derin bakıyordu. Eli elimi kavrayıp sımsıkı tuttu. "Sende onlar gibisin," sinirle soluyarak geri çekildim. "Her an gideceksin diye bir korkuyla yaşıyorum, her sabah uyandığımda anımda bulamayacağım diye korkuyorum, bana bir vedayı çok görerek, beni umursamadan çekip gideceksin diye korkuyorum," dediğimde sadece yüzüme baktı.

"Biliyorum İrem, biliyorum ama artık öyle bir şey yapmayacağım. Her şeyi seni üzmemek için yapmaya çalıştım ama elime yüzüme bulaştırdım farkındayım ama o günler geride kaldı. Ben senin için gitmişken bile sensiz yapamadım."

Yutkunarak geri çekildim, beni sımsıkı kavrayarak yeniden çekti. "Kaçma benden, herkesten kaç ama benden kaçma, sana asla zarar vermem."

"Biliyorum ama ne desen ne yapsan ben yine de korkmaya devam edeceğim çünkü artık insanlara güvenmiyorum. Beraber büyüdüğüm insanın bana ne yaptığını kendi gözlerinle gördün."

Ceketimi çekiştirerek ellerime kadar uzattım. "Evet, gördüm ve bende arkandan hızla çıktım ama seni göremedim o zamandan beri de seni arıyorum. Pınar'ı dövmemek için kendimi çok zor tuttum," dedi.

Başımı omzuna yasladım. Yine aynı yerde, yine aynı şeyi yaparak Ömer'e güvenmeyi tercih ettim. Ders alamayan bir insandım, bana yapılan her şeyi çok çabuk unutabilen bir insandım, kendimden sırf bu yüzden nefret ediyordum ama bir şekilde onlara bağımlı yaşıyordum çünkü yetimdim. Seçim şansım yoktu. Gidebilecek bir evim yoktu. Sığınabileceğim bir kişi bile yoktu.

"Buradan artık gidebilir miyiz, üşüyorsun ve ben senin daha fazla üşümeni istemiyorum," diyerek beni kucakladı. Kucağımda uyuyan kedi benim havalanmamla o da uyanmak zorunda kalmıştı ve bana baktığında bir an içim titredi. Bana yoldaşlık eden, beni anlayabilen tek canlıyı da o soğukta orada bırakmak istemedim. Ömer beni arabaya taşıyıp koltuğa oturttuğunda durdurdum.

"Kediyi de yanımıza alsak olur mu?" diye sordum. Bana kalsa ben alırdım ama ev benim evim değildi. Ömer kediye bir bakış atarak kapıyı kapattı ve arabanın öbür tarafına dolaştı, bir an almayacağını düşünerek üzüldüm ama kediyi kucağına alarak arabaya bindi ve kediye bana uzattı. Sevinçle gülümsedim ve kediyi okşamaya başladım. Kucağıma kıvrılarak yine burnunu bacağıma sürttü.

"Tıpkı bana benziyor," diye mırıldandım. "Benim gibi sevgi arıyor, kim çağırırsa ona gidiyor."

Ömer arabayı çalıştırarak yola çıktı, beni ya dinlemiyordu ya da umursamamıştı ama umurumda değildi. Yüzümde burukça bir gülümsemeyle, elimin altında yumuşak tüylü kediyle bana acı veren, beni parçalayan adamın yanında evine gitmek için yol alıyordum.

Buz Parçaları 2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin