İçi içine sığmıyordu Meryem'in. Ancak telefonda sesini duyabildiği ve sevdasına hasret eklediği ela gözlüsüne kavuşacaktı sonunda. Ona kavuşma düşüncesi Meryem'i o kadar heyecanlandırıyordu ki karnına ağrılar giriyor, midesi bulanıyor ve sürekli başı dönüyordu. Beti benzi atmış bitkin bir şekilde arabanın camından otobanın kenarındaki dizili ağaçlara bakarken aslında çoktan bozkırın sarı tepelerinde Murat'ın dizlerine uzanmıştı hayal dünyasında. Diploma töreninde yaşadığı bütün kötü anlar ise silinmişti hafızasından. Aklı da fikri de kalbi de tek Murat'ta ve ona kavuşacağı andaydı. Fakat bitmek bilmiyordu yollar, uzadıkça uzuyordu. Ve zaman... Ah o kahrolası zaman. Kiminin derdine deva olurken zavallı Meryem'i heba ediyordu ve bir türlü geçmek bilmiyordu. Oysa ne çabuk geçmişti zaman geçen yıl onun yakınındayken...
. . .
Geçen yaz o ilk karşılaşmadan sonra sürekli karşılaşır olmuşlardı Murat'la. Her seferinde daha da mühürlenmişti gözleri birbirlerine ve bakışmalarla başlayan aşk onlar fark etmeden kalplerini esir almıştı. Sonra Meryem'in kuzeninin kına gecesinde, ilk adımı atan Murat olmuştu. O gece eline tutuşturduğu notu hâlâ saklıyordu Meryem.
. . .Babasının, "Diploma törenine katıldın mı kızım?" diye sormasıyla başını arabanın camından kaldırıp şaşkınca baktı Meryem. Neden sormuştu ki bunu şimdi? Başını belli belirsiz sallayıp cevap verdi.
"Katıldım baba."
"Peki tıp fakültesine kaydını yaptırdın mı?"
Tıp fakültesi mi? Şimdi anlamıştı işte babasının bu konuyu neden açtığını. Görünürde Meryem'in eğitimiyle eşi Saliha'dan daha ilgili olan Mesut, kızının bir doktor olmasını istiyordu. Fakat bir kere bile sormamıştı Meryem'in de bunu isteyip istemediğini. Kızı için en iyisini isterken, kendinin en iyisi kızının en iyisinden farklı olabileceğini göz ardı etmişti. Meryem'in ne istediği galiba kimsenin umurunda değildi. O en çok da bir yazar olmak istiyordu çünkü en çok sevdiği şey kitap okumak ve şiir yazmaktı.
"Şey... Tıp fakültesine kaydımı ara yıl tatilinde yaptıracağım baba. Biraz dinlenmeye ihtiyacım var çok yoruldum." deyip geçiştirdi Meryem babasının sorusunu. Babasının bu konuyu daha fazla deşmemesi için içten içe dua etti.
Mesut ise istediğini almıştı. Kızının tıp okuyacağını dolaylı yoldan kardeşi Mahmut'a duyurmuştu. Bu yüzden daha fazla ilgilenmedi Meryem'in sözleriyle ve kardeşi Mahmut ile havadan sudan sohbet etmeye devam etti. Zaten havalimanına ulaşmalarına çok az kalmıştı.
Leipzig havalimanı Taş ailesinin evinden sadece yarım saatlik bir mesafedeydi fakat Meryem için bu yol sanki saatler sürmüştü. Bunun üzerine bir de havalimanında yapılması gereken şu bitmek bilmeyen kontroller ve yasal işlemler vardı. Anne ve babasının Almanca'sı yeterli olmadığı için sürekli Meryem'in tercüme yapması gerekiyordu ama onun kafası hiç üzerinde değildi. Her nefes alışında aklı ve kalbi tek bir ismi sayıklıyordu. Murat...
. . .
Bütün işlemler tamamlandıktan sonra sonunda uçağa yerleşebilmişlerdi. Annesi, babası ve kardeşi, üçü yanyana oturunca, Meryem'e de yalnız oturmak kalmıştı yine. Bazen üvey evlat olduğunu bile düşünürdü. Neden hep Enes'in istediği olurdu ki? O yalnız seyahat etmek istemediği için yine Meryem'e kalmıştı onun istemediğini yapmak. Fakat bu defa bunun Meryem'i memnun ettiği bile söylenebilirdi çünkü çok yorulmuştu ve biraz kendini toparlamak istiyordu. Hatta şiir defterine belki birkaç satır bile karalayabilirdi yolculuk esnasında. Şiir yazarken yalnız olmayı tercih ederdi. Elindeki koltuk numarası ailesinden iki sıra arkadaydı ve cam kenarıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BOZUK PARA (final oldu)
General FictionSevmek biraz da vazgeçmektir aslında. Biraz kendinden vazgeçersin... Biraz da hayallerinden...Bazen ise sevdiğin için hayatını altüst edersin hiç düşünmeden. Kaybettiğinin hesabını yapmazsın severken. Bir gün dönüp bakınca anlarsın ne kadar kaybetti...