Temmuz 2002 Almanya...
Otobüsten inip kararsız adımlarla yürürken, attığı her adımda bacaklarına dolanıyordu ayaklarının altına halı misali serdiği hayalleri ve dolandıkça da daha da ağırlaşıyordu adımları. Bakışlarını yerden kaldırıp son altı yılını geçirdiği binaya baktı. Buraya ilk geldiği günü düşündü. Nasıl da heyecanlıydı. Daha o gün kurmuştu bugünün ve daha sonra başarmak istediklerinin hayalini... Fakat o gün kurduğu bütün hayallerini bugünlerde tek bir hayale değişir olmuştu Meryem.
Duraksayıp derin bir nefes aldı ve hüzünle gezdirdi bakışlarını etrafında. Okulun yanındaki basketbol sahası boştu. Onun yanındaki futbol sahası da. Bahçedeki bankları babasının malı sanan popülerler bile yoktu meydanda, demek ki yine geç kalmıştı Meryem. Diploma törenine bile. Yine de acele etmeye niyeti yoktu çünkü bu son yürüyüşüydü okula. Acele edemezdi, her adımı bir veda demekti.
Liseyi birincilikle bitirmiş ve istediği üniversiteye gidebilecek kadar zeki olmasına rağmen o hâlâ hiçbir üniversiteye kaydını yaptırmamıştı. Tabii ki bundan hiç kimsenin haberi yoktu. Herkes büyük bir beklenti içerisindeydi, tıp fakültesini düşünüyorlardı onun için. Bu yüzden Meryem diyememişti kimseye hayallerinden vazgeçtiğini. İnsan kendine bile söyleyemediğini bir başkasına nasıl söyler? Hiç kolay değildi ki onun için bu kararı vermek. Yine de emindi kendinden, gitmeyecekti bu yıl üniversiteye, çalışacaktı. Çalışmak zorundaydı çünkü her şeyden önce gerçekleştirmek istediği tek bir hayali vardı artık Meryem'in.Bu hayalin adı da Murat Ayaz'dı.
Geçen yıl yaz tatilinde Türkiye'de tanışmıştı onunla. Yirmi üç yaşlarında, uzun boylu, geniş omuzlu ve keskin bakışlı bir delikanlıydı Murat. Köydeki kızların yaptığı listeye göre köyün en yakışıklısıydı ve doğru söylemek gerekirse çatık kaşlarının altında sarıya çalan bal rengi gözleri o yoldan geçerken köydeki birçok kızı pencere önüne dizmeye yetiyordu. Meryem'le karşılaşmaları ise bir kapı önündeydi.
Meryem'in babaannesinin evi ana yola bakar ve her gün bir sürü insan geçerdi o yoldan ama Meryem'le Murat aynı köyden olmalarına rağmen hiç karşılaşmamıştı daha önce. İlk defa karşılaştıkları o gün, Meryem her zaman çarparak örttüğü bahçenin demir kapısını, yavaşça kapamış ve demir sürgüsünü takmak için arkasını dönmüştü. Tam o esnada Murat da ordan geçiyordu ki duyduğu kapı sesine doğru dönüp bakmıştı. Birkaç saniye denebilecek kadar kısa bir süre içinde temas etmişti gözleri birbirine. Kalbe dolan ilk bakış, belki de ilk görüşte aşk işte o zaman ekmişti sevda tohumlarını yüreklerine. Meryem kapı önünde öylece kalakalırken adeta zaman durmuş ve güneş vurduğunda bal rengine dönüşen Murat'ın o ela gözleri ılık ılık akmıştı körpecik yüreğine. Murat da bütün gün aklından çıkaramamıştı o kara gözlü güzel kızı.
. . .
Okulun kantini tıklım tıklımdı. Lise eğitimini tamamlayan çocuklar aileleriyle birlikte diploma törenine katılmak için akın akın gelmişlerdi. Bu akşam Türkiye'ye uçacakları için, Meryem'in annesi ve babası gelmemiştiler diploma törenine. Evde valizleri toparlamakla meşguldüler. Bu meşguliyet galiba Meryem'in son altı yılından daha önemliydi onlar için. Meryem bunun burukluğunu da ekledi yüreğine. O küçücük yüreği daha da ağırlaştı.
Ön tarafta salonun genişliğinde bir podyum hazırlanmıştı ve duvarda kocaman harflerle 2002 mezunları diye bir tabela asılıydı. Podyumum bir köşesinde elinde kocaman makinesiyle bir fotoğrafçı dururken, diğer bir köşesinde ise elinde bir mikrofonla okulun müdürü duruyordu. En arka sıralarda boş bir yer bulup oturdu. Diploma töreninin bir an önce bitmesini istiyordu çünkü diplomasını almaya giden her öğrenciye müdür, "Hangi bölümü seçeceksin?" diye bir soru soruyordu ve Meryem'in buna verecek hiçbir cevabı yoktu. Bu kadar yüksek puan kazanmışken, eğitimine devam etmemesi akıl almaz bir şeydi. Bu yüzden bütün hayallerini tek bir hayale değiştiğini kimseye anlatmamıştı... Anlatamamıştı işte ne ailesine ne de yakın arkadaşlarına. Onsekiz yaşında evlenmeyi düşündüğünü Alman arkadaşlarına açıklasa onu deli ilan ederlerdi herhalde çünkü onlar için evlilik otuzlu yaşlardan sonra yapılması gereken bir şeydi. Belki onu anlayabilen bir Türk arkadaşı olsaydı anlatıp hafiflerdi yüreğine ağırlık yapan düşünceleri fakat Leipzig şehrinde diğer şehirlere rağmen çok az Türk yaşıyordu. Babasının işi gereği Münih'ten Leipzig'e taşınmışlardı altı yıl önce. Her ne kadar ilk başta Münih'ten görüştüğü arkadaşları olsa da, zamanla irtibatı kesmiş ve birbirlerinden kopmuşlardı. Gerçi hoş, onlar olsaydı onlara da açıklayamazdı bunu. Delilikti bu yapacağı, biliyordu ama deli gibi aşıktı Murat'a.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BOZUK PARA (final oldu)
قصص عامةSevmek biraz da vazgeçmektir aslında. Biraz kendinden vazgeçersin... Biraz da hayallerinden...Bazen ise sevdiğin için hayatını altüst edersin hiç düşünmeden. Kaybettiğinin hesabını yapmazsın severken. Bir gün dönüp bakınca anlarsın ne kadar kaybetti...