Meryem camiden çıkan kalabalığın arasında tanıdık bir yüz görünce bir an duraksadı. Bugün sırf bu yüzü görmek için çıkmıştı dışarı. Murat, babası ve kardeşleriyle birlikte camiden çıkarken ilk karşılaşmadaki o paspal halinin yanından bile geçmiyordu. Traş olmuş ve saçlarını hafiften arkaya doğru taramıştı. Üzerinde geniş omuzlarını ortaya çıkaran beyaz bir tişört vardı ve altında siyah bir kot. Meryem onu her haliyle seviyordu ama tabii ki bu hali daha çok hoşuna gitmişti.
Murat'ın iki erkek kardeşi daha vardı, Fırat ve Mehmet. Fırat 17'sine yeni basmış, Mehmet ise 13 yaşındaydı. Kolunu küçük kardeşinin omzuna atıp güldüğünde Meryem'in pır pır eden kalbi kanatlanıp yanağında beliren o çukurlara kondu bir kelebek gibi. Onunla göz teması kurmak için can atıyordu fakat Murat onu daha fark etmemişti.
Cami önündeki kalabalığın dağılmaya başlamasıyla Murat karşı yoldan Meryem'in geldiğini görünce babasına ve kardeşlerine, "Siz eve dönün, ben birazdan gelirim." diyerek yanlarından ayrıldı. Etrafındaki insanlarla ivecenlikle selamlaştıktan sonra Meryem'e doğru yürümeye başladı. Dudağında hafif bir gülümseme vardı, yanaklarında o eşsiz gamzesi. Onu görmek için mi inmişti sevdiği cuma vakti caminin önüne? Bu düşünce gülümsemesini daha da genişletirken yine sol yanında bir sızı nüksetti. Tanıyordu artık bu sızıyı, sevdiğinin sızısıydı bu ve sol yanındaki bu sızıyı çok seviyordu. Adım adım yaklaşıyordu sevdiği kıza. Etrafındaki her şey silinmiş sadece o kalmıştı yolda.
Murat yaklaştıkça Meryem'in karnına yine ağrılar giriyordu. Kalp atışları inanılmaz derecede hızlanmış göğsünün içine sığmıyordu artık. Tutmasan kuş olup uçacak sanki. Bedenindeki bütün enerjiyi kalbi sömürürken bacaklarında yürüyecek hal kalmamıştı. Titriyordu. Sevdiği adam ona adım adım yaklaşırken ilerde yaşlı bir adamla konuşan babasını buldu gözleri. Sendeledi. Onları görebilecek kadar yakın bir mesafede duran babası ile ona gittikçe yakalaşan Murat arasında mekik dokumaya başladı bakışları.
"Aman Allahım! Bana doğru geliyor! Bana doğru geliyor! Yakalanacağız! Ne yapıyor bu! İnsanlar görecek! Babam! Babam görecek!"
İçinden çaresiz çığlıklar atsa da donup kalmıştı durduğu yerde, kıpırdayamıyordu. Titreyen bacaklarının üzerinde zor duruyordu. Her an düşecekmiş gibiydi. Murat ise çok yaklaşmıştı. Ela gözlerinin büyüsüne kapılacak kadar yakın ama onu gözlerine özgürce bakamayacak kadar uzaktı sevdiği adam.
Murat Meryem'in yanından geçerken bakışlarını onun üzerinden koparıp yüzünü yere eğdi. Ona dokunacak kadar yakındı artık sevdiği kız fakat dokunamayacak kadar uzak da. Öylece yanından geçip giderken belli belirsiz "Yarın saat ikide bizim çeşme." diye mırıldandı Meryem'in duyabileceği bir şekilde sonra ardına bile bakmadan uzaklaştı yanından.
Şaşkınlık içinde öylece kalakaldı zavallı Meryem. Murat'ın bu cesareti ondan ecel terleri boşaltmış olsa da gülümsemeden edemedi. "Deli bu adam." diye geçirdi içinden.
"Ben de onun delisiyim." diye küçük bir itirafta bulundu ardından kendine. Öyleydi de gerçekten. Deli gibi sevmek tabiri tam da bu olsa gerekti. Dağılan düşüncelerini bir araya toplayınca tekrar aklı başına geldi. Sıçrayarak baktı babasını gördüğü yöne fakat o görünürlerde yoktu. Gitmiş olmalıydı. Derin bir iç çekip rahatladı. "Çok şükür."
Mesut ise duyduklarına inanamamıştı. Doğru muydu söylenenler? Gerçekten böyle bir şey yapmış olabilir miydi Meryem? Meryem... Onun kızı... Kitaplardan burnunu kaldırmayan o küçük kitap kurdu bunları yapacak kadar büyümüş müydü ki? Başını derslerden kaldırmayıp okulunu birincilikle bitiren Meryem? Onun uslu kızı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BOZUK PARA (final oldu)
General FictionSevmek biraz da vazgeçmektir aslında. Biraz kendinden vazgeçersin... Biraz da hayallerinden...Bazen ise sevdiğin için hayatını altüst edersin hiç düşünmeden. Kaybettiğinin hesabını yapmazsın severken. Bir gün dönüp bakınca anlarsın ne kadar kaybetti...