Hancıoğlu konağına geleli tam iki gün olmuştu. Bütün aile Yunus Bey'i ve ailesini çok sevmişti. Hatta onlarla yıllardır tanışıyormuş gibiydiler. Makbule Hanım yaş olarak Saliha'dan büyük, Hasibe babaanneden küçüktü. Bu yüzden her ikisiyle de çok iyi anlaşmıştı. Meryem başlarda Serkan'a mesafeli davransa da ortak zevklerinin olduğunu fark edince, samimiyetine karşılık vermiş ve sonrasında iyi bir arkadaşlık kurmuşlardı. Serkan da onun gibi kitap okumayı, şiir yazmayı ve film seyretmeyi çok seviyordu. Üniversite anılarından bahsederken Meryem onu can kulağıyla dinliyor, kendisi bu yıl gidemeyeceği içinde bir burukluk hissediyordu. Bu hissi Murat'lı hayallerle bastırırken bir yandan da onu deli gibi özlüyordu.
Gündüzleri ailenin büyükleri konağın bahçesinde çay keyfi yaparken Serkan, Meryem ve Enes'e Kapadokya'yı gezdiriyordu. Kapadokyanın kendine özgün mistik bir havası vardı. Her yer buram buram tarih kokuyordu. Peribacalarıyla, taşkonaklarıyla, mağara evleriyle, gerçekten de bir masal diyarı gibiydi.
Gündüz bu diyarlarda gezip akşam olunca da gece geç saatlere kadar terasta oturup şiirler, kitaplar ve Enes'i sıkmamak için arada video oyunları hakkında bile sohbet ediyorlardı. İşin garip tarafı Mesut beyin bu yakınlıktan rahatsız olmamasıydı. Hatta içten içe bu durum hoşuna bile gitmişti. Kendince bunu Meryem'in o köydeki zibidiyi unutması olarak yorumlamış ve kızını büyük bir hata yapmaktan kurtardığı için mutluydu.Oysa Meryem'in aklından bir türlü çıkmıyordu Murat. Ne bu masallar diyarı ne de Serkan'ın anlattığı masallar... Meryem'in masalı hep eksikti. Kayalara yaslanan konaklarıyla Mustafapaşa köyü Durmuşbey köyünden çok daha güzeldi ama yine de bir an önce dönmek istiyordu. Aslında yer ve mekandan ziyade, dönmek istediği tek yer Murat'ın yanıydı.
Serkan ise birlikte masallar diyarını gezdiği bu kızla kendi masalını hayal etmeye başlamıştı bile. O uzun kirpiklerinin uçları inip kalktıkça bir ok misali kalbine batıyordu. Daha önce hiç hissetmediği tatlı bir acıydı bu. Serkan bu yüzden doyamıyordu Meryem'in gözlerine bakmaya. Yıldızsız gece gibi karanlıktı gözlerinin rengi. Yüzü gülse de bir türlü gülmeyen o güzel gözlerindeki hüznü silebilmek için rezil olma pahasına aklına gelen bütün komik üniversite anılarını anlatmıştı ona. O küçük ama dolgun dudaklarıyla gülmüştü gülmesine de... Gözleri işte... Serkan'ı günden güne içine çeken o karanlık kuyuları... Gülmüyordu o koyu karanlıkları Serkan'a.
Meryem iyi geceler dileyip terastan ayrılalı tam bir saat olmasına rağmen Serkan gökyüzündeki yıldızları seyre dalmış gözlerinin karanlığında kaybolduğu Meryem'i düşünüyordu. Neden düşünüyordu ki onu bu kadar? Neden seyrettiği yıldızları gökyüzünden koparıp onun gözlerine kondurmak istiyordu? Bu sol yanındaki sızı... Aşk mıydı? Mümkün müydü bu? Bir insan bu kadar kısa bir sürede aşık olabilir miydi? "Saçmalama Serkan." diye kendi kendine söylenerek terastan ayrılıp odasına dönüyordu ki babasının sesiyle irkildi.
"Onu nasıl buldun?"
Hiç beklemediği bir anda yakalanmıştı. Babasının kimi demek istediğini anında anlamıştı anlamasına da... Anlamamış hibi yapmayı seçti. Hızlanan kalp ritmini kamufle etmek için yapmacık bir şaşkınlıkla "Kimi? Anlamadım." diye sordu.
"Hadi hadi, kimi kandırıyorsun," dedi Yunus imalı bir şekilde. "Benim oğlumsun sen. O kıza nasıl baktığını görüyorum. Meryem'i sorduğumu çok iyi biliyorsun."
Serkan utanarak bakışlarını yere düşürdü. Babasıyla arkadaş gibiydiler, her konuyu konuşabilirdi onunla fakat daha kendisine bile itiraf edememişken Meryem'e olan duygularını babasına bunu itiraf etmek zordu.
"Şey... baba." diye oyaladı lafı ağzında bir süre. "Çok tatlı bir kız baba... Biz iyi bir arkadaş olduk onunla. Zeki, içten..."
"Ve çok güzel." diye tamamladı Yunus oğlunu.
Alaycı bir ses tonuyla devam etti konuşmaya. "Bakıyorum da öve öve bitiremedin kızı. Sana geldikleri gün sorduğum soruyu hatırlıyor musun oğlum? Merak ediyorum... Meryem'i tanıyınca cevabın değişti mi?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BOZUK PARA (final oldu)
General FictionSevmek biraz da vazgeçmektir aslında. Biraz kendinden vazgeçersin... Biraz da hayallerinden...Bazen ise sevdiğin için hayatını altüst edersin hiç düşünmeden. Kaybettiğinin hesabını yapmazsın severken. Bir gün dönüp bakınca anlarsın ne kadar kaybetti...