Selam arkadaşlar 👋🏻👋🏻
Yeni bir bölümle karşınızdayım tekrar.
En son bölümde Serkan'ın eve ulaşmasıyla bitirmiştim fakat düzenlerken bir hata yapmışım. O bu bölümün sonu olmalıydı. 🤦🏻♀️🤦🏻♀️
Düzelttim tabii farkedince fakat ilk okuyan arkadaşlar böyle okudu 21. Bölümü. Bu bölümde tekrar Serkan'ın eve ulaştığını okuyunca kafanız karışmasın diye açıklamak istedim.
Çok beğendiğim bir bölüm oldu. Okumaya başlamadan yıldıza basar mısınız? Sonradan unutuyorsunuz. Ben de beğenilmedi diye üzülüyorum. 😔😔
Bölüm sonundaki sorularıma cevap vererek bölüm hakkında sohbet edebiliriz. Ara yorumlar da 'always welcome' yani 😄😄😄
İyi okumalar.
Durmuşbey köyü bir dere yatağına konumlandığından dolayı etrafı kayalıklar ve dağlarla çevriliydi. Emir dağ yolunda yokuş yukarı ilerledikçe dağın eteklerindeki meşe ağaçlarının sunduğu yeşil manzara yerini sarı ve boz rengin yoğun olduğu tepelere bırakıyordu. Üstelik yolun zemini de yükseldikçe bozulmuştu.
"Yeter artık! Daha ne kadar gideceğiz? Sallanmaktan içim dışıma çıktı!" diye isyan etti Meryem gözlerindeki yaşı parmaklarının ucuyla kurulayarak. Yol boyunca Murat'a köye dönmesi için dil döküp yalvarmıştı fakat onun fikrini değiştiremeyeceğini anlayınca başını dağın akıp geçen manzarasına çevirip sessizce ağlamıştı. Hiçbir şey umduğu gibi gitmemişti. En başından beri neden her şey böyle ters gidiyordu ki? Murat'la olmak neden bu kadar zordu?
Murat da sessizleşmişti. Meryem Serkan'la zorla sözlendiğini sadece onu sevdiğini söylemişti ama arabaya bindiğinden beri hiç mutlu görünmemişti. Onu kaçırmaktan başka bir çaresi olmadığını neden anlamıyordu? Kızını verecek adam en başta onu köyden kaçırıp bir başkasına vermezdi. Üstelik o Serkan'ın bakışlarından da hiç hoşlanmamıştı. Kendi eliyle sevdiğini o adama teslim edemezdi.
Arabadaki üçüncü kişinin aklı ise çok başka şeylerle meşguldü. Büyük emekler vererek Ankara'da tıp fakültesini kazanmıştı. Şimdi bu kız kaçırma olayı eğitim hayatına bir zarar verir mi diye endişe içindeydi. Hem nereye gideceklerini bilemeden birkaç saattir dağ yollarında dolanıp durmaktan benzin de az kalmıştı. Bu yüzden, "Kız haklı ağabey, daha ne kadar çıkar bu araba bu yolu bilmiyorum." diyerek Meryem'e katıldı. "Nereye gideceğimize dair bir fikrin var mı?"
"Bilmiyorum ki Emir..." dedi Murat düşünceli bir şekilde. "Yaylaya gidelim desem... orası bu mevsimde kalabalık olur... Sizin taş ev vardı eskiden, yaylanın üstündeki Eski Köy'de. Daha duruyor mu?"
"Duruyor ağabey de ne durumda bilmiyorum, son birkaç yıldır uğramadık."
"Olsun. Oraya sür sen arabayı. Hiç yoktan iyidir. Birkaç gün idare ede..."
Meryem Murat'ın sözünü bitirmesini beklemeden "Ne birkaç gün mü! Olmaz!" diye itiraz etti. Adının Emir olduğunu öğrendiği çocuğa "Durdur arabayı inmek istiyorum!" diye seslendi yüksek bir sesle.
Murat, "Sakın durayım deme dayıoğlu. Sen doğru sizin eve sür!" diye karşılık verince Meryem hayal kırıklığı içinde sevdiği adama baktı. Bunu ona neden yapıyordu anlamıyordu. Kimsesiz kalmasını mı istiyordu. "Söyle dursun, yoksa atarım kendimi arabadan dışarı!" dedi gözlerindeki nem bulutlarını taşırarak.
"Atlarsan ardından ben de atlarım." dedi Murat kararlı bir şekilde. "Bunu mu istiyorsun Meryem? Benimle olmaktansa ölmeyi mi?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BOZUK PARA (final oldu)
General FictionSevmek biraz da vazgeçmektir aslında. Biraz kendinden vazgeçersin... Biraz da hayallerinden...Bazen ise sevdiğin için hayatını altüst edersin hiç düşünmeden. Kaybettiğinin hesabını yapmazsın severken. Bir gün dönüp bakınca anlarsın ne kadar kaybetti...