Saat tam onikiyi vurduğunda evde ürkütücü bir sessizlik hüküm sürüyordu. Ortalığı kasıp kavuracak bir fırtınanın habercisiydi bu sessizlik.
Salih kahvesinden bir yudum aldıktan sonra hafifçe öksürerek boğazını temizledi. Ellerini dizlerinin üzerine yerleştirip oturuşunu dikleştirdi ve hışırtılı bir ses tonuyla bugün minibüste duyduklarını ve ardından derede olanları anlatmaya başladı.
Mesut Salih'i dinledikçe söylentilerin doğruluk payı olduğuna emin olurken içinde bastırdığı şüpheler bir volkan gibi kaynıyordu. Dünki olaya rağmen sözünü çiğneyip dereye inen kızının onu bu duruma düşürmesini bir türlü hazmedemiyordu. Öfke, yine zehirli bir sarmaşık gibi yüreğini sarmaya başlarken duyduklarına daha fazla dayanamayıp ayağa kalktı. Tam odadan çıkıp ikinci uykusunu uyuyan Meryem'in yanına gidecekti ki eşi Saliha önünü kesti.
"Dur hele celallenme hemen. Dün yeterince ettin edeceğini? Milletin iftira atmadığı ne malum?" dedi sert bir şekilde. "Meryem bizim yüzümüzü öne eğecek bir şey yapmamıştır. Ben yarın konuşurum onunla." diye ekledi.
Salih de yerinden kalkıp kolundan tuttu Mesut'un.
"Enişte anlattığıma pişman etme beni. Yarın bacım Meryem'le konuşsun, ben de gider konuşurum oğlanla eğer bizim kızda gönlü varsa ailesini gönderip Allah'ın emriyle...""Ne Allah'ın emri Salih!" diye kükredi Mesut. "Senin söylediklerini kulağın duyuyor mu? Ben kızımı gidip bir köylü çulsuzla evlensin diye okutmadım bunca sene! Evlenme mevlenme yok! Hele de kızımı Almanya bileti gibi gören o çulsuzla hiç yok!
Salih Mesut'un bir köylüyü küçük görmesine bozularak bir kenara çekildi. Eniştesi olaya hiç ummadığı bir açıdan yaklaşmıştı.
"Belki de kızın gerçekten seviyordur o köylü çulsuzu." diye mırıldandı belli belirsiz. Fakat
Mesut'un ne bu sözleri ne de onu sakinleştirmeye çalışan eşinin sözlerini duyacak hali vardı. Öfkeden salonda volta atıyordu. Kendince Murat hakkında hüküm vermişti bile. Ona göre Murat evlilik yoluyla Almanya'ya gitmek için köyde kızının adını çıkartmıştı. Geçen yıl Almanya'daki bir komşunun kızı da aynı şekilde tuzağa düşürülmüştü. Oğlan oturum kartını alır almaz ayrılmıştı komşunun kızından. Mesut da Meryem'in başına aynı şeylerin gelmesinden korkuyordu. Bu kadar fevri bir şekilde karşı çıkışı bu yüzdendi. Hem gerçekten sevmiş olsa o oğlan kızının adını böyle lekeler miydi? Bu olaydan kızını nasıl en az hasarla kurtaracağını düşünürken aklına gelen fikirle aniden salonun ortasında durup Saliha'ya baktı."Hanım hazırlan, yarın Kayseri'ye gidiyoruz." dedi kararlı bir şekilde. Sonra da Salih'e dönerek: "Yarın sabah bizi Kayseri otobüs terminaline götürün mü Salih?" diye sordu.
Salih tam olarak Mesut'un ne yapmak istediğini kestiremese de kafasını olumlu bir şekilde sallayarak kabul etti onları götürmeyi. Gelip bu konuyu açtığına çoktan pişman olmuştu olmasına ama iş işten geçmişti bir kere. İki sevenin arasına girmemiş olmayı umut ederek eve gitmek için müsaade istedi. Saliha ise şaşkın şaşkın bakakalmıştı oturma odasının kapısının önünde fakat sakinleşen eşini tekrar öfkelendirmemek için nereye gideceklerini dahi sormadı. Salih'le Serpil'i uğurladıktan sonra bulaşıkları yıkayıp yatağa uzandığında Mesut'a yarın nereye gideceklerini sormayı düşünmüştü fakat o çoktan horultulu bir uykuya dalmıştı bile. "Sabah ola hayrola." diyerek eşinin yanındaki yerine uzandığında kendini huzursuz bir uykunun kollarına bıraktı.
Meryem ise Murat'a kavuşacağını düşündüğü günün sabahında onları yeni bir ayrılığın beklediğinden bi haber bilmem kaçıncı toz pembe rüyasını görüyordu. Oysa hayatın rengi toz pembeden çok uzaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BOZUK PARA (final oldu)
General FictionSevmek biraz da vazgeçmektir aslında. Biraz kendinden vazgeçersin... Biraz da hayallerinden...Bazen ise sevdiğin için hayatını altüst edersin hiç düşünmeden. Kaybettiğinin hesabını yapmazsın severken. Bir gün dönüp bakınca anlarsın ne kadar kaybetti...