Medyadaki şarkı: "Rahmetli Kıvırcık Ali'nin "Al ömrümü koy ömrünün yerine" şarkısı.
Şarkıyı açarak okumanızı tavsiye ediyorum.Yıldıza basmayı ve yorum yapmayı unutmayın olur mu?
Ayaz ailesinin yoğun bakım odasının önündeki uzun bekleyişi devam ediyordu. Murat hâlâ uyanmamıştı komadan ve geçen her dakikada kaybetme korkusu zehirli bir sarmaşık gibi sarıyordu kalpleri. Fakat herkes bu zehri içinde tutup, umut dolu dualar göndermeye devam ediyordu semaya. Hepsi dağılmıştı aslında, birbirlerine destek olmak için güçlü durmaya çalışsalar da ayakta zor duruyorlardı. Murat'ı kaybetme korkusunun yanına açlık ve yorgunluk da eklenince Emir'in babası Tahsin biraz uzaklaşmanın herkese iyi geleceğini düşünerek, "Hadi gelin hep birlikte çıkıp biraz hava alalım. İlerde bir çorbacı var, gidip karnımızı doyuralım." diye teklif etti. Güler başta buna itiraz etse de, Tahsin'in yoğun ısrarı üzerine o da gitmeyi kabul etti.
Onlar uzaklaşır uzaklaşmaz, koridorun diğer ucunda saklanan Meryem, kolunu Serkan'ın kavramasından sıyırıp yoğun bakım odasına doğru koşmaya başladı. Her adımında ömründen ömür gidiyordu Meryem'in. Sevdiği adamın bir kaza geçirdiğini duyduğu andan itibaren kaç gündür bir anlam veremediği kalp sızılarının nedenini bulmuş o sızıların üzerine bin beter acılar eklenmişti.
Nefes nefese duruyordu şimdi yoğun bakım odasının önünde. Sevdiği adam hareketsiz bir şekilde yatıyordu hastane yatağında... Ağzında oksijen maskesi... Kalbi ile kalp cihazının arasında bağlantı kuran kablolar... Sağını solunu kontrol edip yavaşça kapının kolunu büktü ve içeriye girdi. Ellerini odanın girişinde duran dezenfekte sıvısıyla temizledikten sonra titreyen dizlerle yatağa doğru ilerledi. Boğazında oluşan düğümler konuşmasına engel olurken gözünden düşen tek bir damla gözyaşı kirpiklerinden yanağına doğru intihar etti.
"Murat'ım... Ben geldim." diye hıçkırdı istemsizce.
Yalpalayarak sevdiği adamın yattığı yatağa doğru yürürken kalbi Murat'ın bedeniyle bağlantıda olan kalp cihazıyla senkron atmaya başlamıştı. Onun kalbi attıkça atacak, durursa duracaktı sanki. Hayatın anlamı o an o kalp cihazından çıkan bipleme sesiydi Meryem için. Sevdiğinin bedenindeki yaraların aynısı sanki onun bedeninde de açılmıştı. Göğsünde hissettiği baskı nefesini kesecek kadar ağırdı ve kalbinin sıkışmasına neden oluyordu. Yüreğinin tam orta yerinden kopan figanları bastırmak için elini ağzına götürdüğünde, bacakları onu daha fazla taşıyamadı ve yatağın yanına dizlerinin üzerine çöküverdi. Titreyerek elini Murat'ın elinin üzerine götürüp hafifçe okşadı yaralı parmaklarını. Elini avucunun içine aldı. Teni soğumamıştı. Sıcacıktı. Dudağını sevdiğinin eline değdirdiğinde hıçkırıklarına daha fazla engel olamayıp kısa bir süreliğine gözyaşlarına eşlik etmelerine izin verdi. Murat'ın parmak uçlarına öpücükler kondururken sevdiği adamın uyanması için ona seslenmeye başladı.
"Murat... Murat'ım... Hiç yakışmamış sana bu beyaz sargılar. Hadi uyan da yine o en sevdiğim mavi gömleğini giyin üzerine." dedi. Murat'ı ilk gördüğü gün üzerinde açık mavi bir gömlek vardı. Esmer tenine o kadar yakışmıştı ki mavi, o günden sonra en çok sevdiği renk mavi olmuştu Meryem'in.
"Murat... Biliyor musun... Sevdiğin derin bir uykuya dalmış dediler. Dedimki, inat etmiştir o ben gelmeden uyanmaz." diye hıçkırarak devam etti Meryem konuşmaya. Dizlerinin üzerinden ayağa kalkıp Murat'ın yüzüne baktı.
"Ben geldim ya şimdi, sen de uyan artık hadi. Biliyorum... Beni bırakmazsın sen. Ben istesem de bırakmazsın beni değil mi?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BOZUK PARA (final oldu)
General FictionSevmek biraz da vazgeçmektir aslında. Biraz kendinden vazgeçersin... Biraz da hayallerinden...Bazen ise sevdiğin için hayatını altüst edersin hiç düşünmeden. Kaybettiğinin hesabını yapmazsın severken. Bir gün dönüp bakınca anlarsın ne kadar kaybetti...