33. Bölüm: Acı haber

5.2K 353 242
                                    

Koca bir dağ düşünün. Üzeri taşlar ve kayalıklarla kaplı. Kayalıkların arasında birkaç çalı çırpı yetişmiş olsa da, hiç çiçek açmamış o dağın bağrında. Hep çorak kalmış. İşte Garip Osman da bu dağ gibiydi. Ömrü boyunca küçük kardeşi Ali için ayakta kalmış, ezilmemek için ezmiş, sevilmediği için sevmemişti. Ömrü boyunca çiçek açmamıştı onun bağrında... Ta ki eşi ona üç evlat verene kadar. İşte o koca dağın üç çiçeğiydi Murat, Fırat ve Mehmet. Sertti Garip Osman, zaman zaman bencildi de, sevgisini belli edemezdi ama içten içe severdi çocuklarını. Sadece gösteremezdi.

Ameliyat esnasında Murat'ın kalbinin durduğunu duyan Garip Osman sorduğu sorunun cevabını almaktan korkuyordu. Ömrü boyunca dik durmuştu. Yıkılmamıştı. Fakat şimdi bunu yapmak o kadar zordu ki. Korku dolu gözlerle karşısındaki doktora bakıyordu.

Doktor Arif karşısındaki bu acılı babanın acısını biraz olsun dindirmek için, "Evet korkmayın yaşıyor." diye devam etti hemen.

"Oğlunuzun kalbi durmuştu fakat kalbini tekrar çalıştırmayı başardık. Emir Korkmaz'ın kan bağışıyla kan basıncını şimdilik düzenleyebildik fakat önümüzdeki 24 saat çok kritik. Eğer oğlunuz 24 saat içinde uyanmazsa... Bir komaya girebilir."

Ayaz ailesi duyduklarıyla sus pus olmuştu. Bir yandan Murat'ın hâlâ yaşıyor olmasına sevinirken diğer yandan onun bir komaya girmesinden korkuyorlardı.

Garip Ali, "Hastamızı görebilir miyiz Dohtur Bey?" diye sorarken, ağabeyi Osman'ın koluna girerek onu bir koltuğa oturtturdu. Yüzünün renginden onun kötü olduğunu anlamıştı. Kolay değildi yaşadıkları. Bunun burası evlattı.

"Birazdan yoğun bakıma alacağız, kısa süreliğine olmak kaidesi ile sadece birinci dereceden akraba olanlar girip hastayı görebilir. Odaya gitmeden ellerinizi dezenfekte etmeyi ve önlük giymeyi unutmayın lütfen, aksi takdirde hasta mikrop kapabilir. Tekrar geçmiş olsun?"

Doktor Arif ameliyathanenin önünden bitkin bir şekilde uzaklaşırken, Fırat da Aysel ve annesine haber vermek için ters istikamete doğru yol aldı. Bütün geceyi iğnenin etkisiyle  uyuyarak geçiren Güler sabah güneşinin hastane odasını ışıtmasıyla birlikte gözlerini açmıştı. Yataktan kalkmak için doğrulduğunda Aysel'i refakatçi koltuğunda uyur vaziyette görünce onu uyandırmadan gidip Murat'ın durumunu öğrenmeye karar verdi. Tam o esnada kapı açılıp Fırat geldi.

"Annem uyandın mı nasıl oldun?" diye sordu Fırat.

Güler, "Ben iyiyim oğlum da... Asıl sen ağabeyinden haber ver. Çıktı mı Murat'ım ameliyattan?" dedi telaşlı bir ses tonuyla.

"Çıktı anne, çıktı çok şükür. Ben de sana bu haberi vermek için gelmiştim."

Güler ellerini semaya doğru kaldırarak "Ohh... çok şükür Ya Rabbim, oğlumu bana bağışladığın için sana binlerce defa şükürler olsun." diye dua etti. Su serpilmişti ana yüreğine. Çözülen dizlerinin bağına can gelmişti. Daha Fırat ona elini uzatmadan yataktan kalkıp paytak adımlarla kapıya yöneldi. Yoğun bakım odasına geldiklerinde ilk olarak Güler girdi Murat'ın yanına. Ellerini temizleyip doktor önlüğü giydikten sonra, ona bir ömür gibi gelen bu uzun gecenin ardından tekrar oğlunu sağ bir şekilde görebildiği için sevinse de, Murat'ı sele serpe hareketsiz bir şekilde görmeye dayanamadı ve ağlamaya başladı. Gözlerinden yaşlar sessizce süzülürken,

"Oğlum... Şahin bakışlı yavrum benim... Aç gözlerini bak anan geldi." diye mırıldandı. Elini Murat'ın elinin üzerine koyup sesli bir şekilde yutkundu. "Ah oğlum... Ben sana damatlık düşünürken sen kendini bu ölüm döşeklerine mi yakıştırdın? Elin gızı için dağlarda sürünürken hiç mi düşünmedin şu garip ananı? Anam benim acıma dayanamaz diye hiç mi geçmedi aklından?"

BOZUK PARA (final oldu)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin