Sabah uyandığında her tarafı ağrıyordu Meryem'in. Özellikle sağ omzunu ve sağ bacağını hareket ettirirken keskin bir ağrı hissediyordu kaslarında. Yavaşça yatağında doğrulup bacaklarını kenardan sarkıttı. Sağ ayağıyla yere basıp ayağa kalkmaya çalıştığında bedeninde hissettiği ağrılar keskin bir bıçak kesti soluğunu. İnleyerek kendini tekrar yatağının kenarına bıraktı. Kahretsin! Bu şekilde Murat'la buluşmaya nasıl gidecekti?
Oturduğu yerde üzerini çıkarmaya çalıştı fakat sağ kolu bir hayli ağrıyordu. Gözlerine biriken yaşları elinin tersiyle kurulayıp annesine seslendi.Saliha kızının sesini duyar duymaz koştu yanına. Dün olanlardan dolayı hâlâ çok üzgündü. N'olmuş olabilir de eşi bu denli öfkelenmişti ki? Dün defalarca sormasına rağmen Mesut ona hiçbir açıklama yapmamıştı.
"N'oldu gızım? Ne var bir şey mi oldu?" diye sordu başını kapı aralığından sarkıtarak.
"Üzerimi çıkarmama yardım eder misin anne? Kolum biraz ağrıyor da." diye cevap verdi Meryem.
Saliha endişeli bakışlarını kızının üzerinde gezdirdikten sonra derin bir nefes alarak içeri girdi. Meryem'in dün akşamdan kalan elbisesinin düğmelerini çözüp çıkarırken kızının vücudundaki morlukları görüp dudaklarını ısırdı. Eşine bir şekilde mani olmadığı için içten içe kendini suçladı.
Sesini düz tutmaya çalışarak "Bekle dur morluklarına ağrı kesici krem süreyim," deyip odadan çıktı ve kısa bir süre sonra elinde bir tüp kremle geri döndü. Meryem'le göz göze gelmemeye özen göstererek kızının arkasına geçti ve moraran tenine ürkek dokunuşlarla sürmeye başladı ağrı kesici kremi.
Meryem annesin şefkatli dokunuşlardan cesaret alarak "Anne bugün dereye doğru biraz dolaşmaya gidebilir miyim?" diye sordu küçük bir kız çocuğu gibi sesini incelterek. Başını yavaşça çevirip annesine baktı beklenti içinde.
Saliha dünkü yaşananlardan sonra üzmek istemiyordu Meryem'i fakat yalnız gitmesini de istemedi. "Enes'le birlikte gidersen olur." dedi.
"Enes mi?" diye sordu Meryem bıkkın bir ses tonuyla. Enes'e güvendikleri kadar ona güvenleri yoktu demek ki. "Ama Enes evde yok ki." diye itiraz etti yüzünü düşürerek.
"Gelir birazdan acelen ne!" diye kestirip attı Saliha. Evde yeni bir huzursuzluk çıkmasını istemiyordu. Meryem annesinin fikrini değiştirmenin mümkün olmayacağını anlayınca Enes'le gitmeyi kabul etmek zorunda kaldı. Normalde ablalar küçük kardeşlerine dadılık ederken, onların evinde hep küçük kardeş ablaya dadılık ediyordu. Enes her zaman Meryem'den daha özgürdü sanki.
. . .
Meryem neredeyse hazırdı. Sadece yüzüne biraz makyaj yapması gerekiyordu. Dün çok ağladığından dolayı gözlerinin altı morarmış ve yüzü solgun görünüyordu. Yani biraz fondöten ile gözaltı morluklarını kapatmak şart olmuştu. Parmak uçlarıyla cildine fondöteni yedirdikten sonra duvardaki aynaya doğru eğilerek gözlerine siyah sürme ve rimel sürdü. Vücudundaki ezikliklere fazla baskı yapmaması için serbest bir kıyafet giymeyi tercih etmişti bugün Meryem. Üzerinde bol paça beyaz keten bir pantolon ve beyaz pembe çiçekli bir gömlek vardı. Beline doğru dökülen hafif dalgalı gür saçlarını dağınık bırakmıştı. Normalde toplardı saçlarını fakat bugün böyle olması gerekti. Omuzunun boyun kısmında morluklar vardı ve Meryem o morlukları Murat'tan saklamak istiyordu. Ne de olsa ona bunu yapan öz ve öz babasıydı. Evleneceği adamın babasını bu şekilde tanımasını istemezdi. Son defa aynada kendine bakıp odadan çıkarken annesine seslendi.
"Anneee! Enes geldi mi? Ben hazırım."
"Gelirler birazdan." diye cevap verdi Saliha mutfaktan.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BOZUK PARA (final oldu)
General FictionSevmek biraz da vazgeçmektir aslında. Biraz kendinden vazgeçersin... Biraz da hayallerinden...Bazen ise sevdiğin için hayatını altüst edersin hiç düşünmeden. Kaybettiğinin hesabını yapmazsın severken. Bir gün dönüp bakınca anlarsın ne kadar kaybetti...