Bir sene kaç saat eder bilir misin? Ya da kaç dakika? Hiç saydın mı geçen zamanın her lahzasını? Hiç bekledin mi sevdiğini akrepin yelkovanı beklediği gibi. Beklediysen eğer bilirsin bir senede 525.960 dakika olduğunu. Beklerken zamanın nasıl durduğunu bilirsin...
İşte geçen yazdan bu yaza zaman böyle yavaş ilerlemişti Meryem için. Murat'a kavuşacağı günü o kadar çok beklemişti ki aşk nedir diye sorsanız herhalde beklemek derdi. Fakat şu son dakikalar onun için hiç geçmek bilmiyordu. Bakışlarını minibüsün penceresinden akıp geçen sarı tepelerden koparıp göz kapaklarını düşürdü. Yorulmuştu artık beklemekten, vuslat istiyordu.
45 Dakika sonra Durmuş Bey köyüne ulaştıklarında Meryem dışa doğru sessiz ve yorgun görünse de içinde depremler oluyordu. Kalp atışları o denli hızlanmıştı ki kalbi adeta göğsünden dışarı fırlayacakmış gibi atıyordu. Bu da zayıf bedenimi bir hayli zorluyordu.
Durmuş Bey köyü Yozgat iline bağlı fakat konum olarak Kayseri-Sivas sınırına daha yakın bir köydü. Kayseri şehir merkezine 40-45 dakikalık mesafedeydi. Yerleşim yeri iki tepenin arası olduğu için, sarı renklerin yeşille iç içe olduğu müthiş bir manzara sunardı. Köyün sosyal aktivitesi bir cami, iki kahvehane, iki bakkal ve onlarca çeşmeden ibaretti. Bir de Salı günleri köye yakın bir belde olan Yeşilyurt'a pazar kurulurdu. Sadece Durmuş Bey'den değil civar köylerden de herkes o gün pazara giderdi.
"Arabayı önce sizin eve sür, Salih! Bizim hanım hele bir hasret gidersin anasıyla babasıyla." diye seslendi Mesut Salih'e.
"Ya enişte amma gılıbık adamsın ha, ödün patlıyor bacımdan," diyerek sırıttı Salih. Aslında eniştesinin kızkardeşini düşünmesine içten içe sevinmişti.
Babasının bu düşünceli hali Meryem'in de çok hoşuna giderdi. Meryem'in tontiş babaannesi, Hasibe Sultan, kışın Almanya'da onlarla birlikte, yaz aylarında ise Türkiye'de yaşardı. Annesi ise ailesini ancak yaz tatilinden yaz tatiline görebiliyordu. Mesut bu yüzden her zaman ilk olarak eşinin ailesine uğrardı köye geldiğinde.
Miminüs eve yaklaşınca geldiklerini duyurmak için uzun uzun kornaya bastı Salih. Korna sesini duyan Salih'in ikizleri Hasan ve Hüseyin dışarıya fırladı. "Annee Enes'gil geldi!", diye bağırdılar tek bir ağızdan. İkizler Enes'le yaşıt olduklarından dolayı iyi anlaşırlardı onunla. Salih dayının eşi, Serpil de sevinçli bir şekilde elini şalvarına silerek kapıya çıktı.
Araba durduktan sonra herkes heyecanla dışarıya çıkıp adeta eve doğru koşarken Meryem'in neredeyse yürüyecek hali kalmamıştı. Heyecandan karnında oluşan kasılmalar baya baya canını yakmaya başlamıştı artık. Üstelik kalp atışları o kadar hızlanmıştı ki nefes almakta zorlanıyordu. Herkes sarılıp kucaklaştıktan sonra salona geçtiler. Salonun köşesinde oturan iki yaşlı çınar, namı diğer Yurdagül Hatun'la Uslu Hasan, gözyaşları içinde karşıladılar evlatlarını ve torunlarını. Bu yıl da kavuşmak nasip olmuştu onlara, gelecek yıla çıkarlar mıydı emin değillerdi.
Serpil yenge çay ile su böreği servis etti uzun yoldan gelen misafirlerine. Sohbetler edildi, gülücükler atılıp kahkahalar doldurdu evin içini. Herkes o kadar çok mutluydu ki kimse görmedi zavallı Meryem'in halini. Ta ki yerdeki minderin üzerinden ayağa kalkıp: "Anne ben çok kötüyüm midem bulanıyor, babaannemin evine gidebilir miyim?", diye sorana kadar.
Herkes bir anda susup Meryem'e baktı.Yurdagül Hatun titrek sesiyle: "İyi misin kuzuuum, betin benzin atmış senin?" dediğinde Meryem buğulu gözlerle başını sağa sola salladı. Aslında niyeti eve gitmek değildi. Herkes buradayken deredeki çeşmeye gidip sevdiği adama bir an önce kavuşmak istiyordu. Murat kesin onu orada bekliyor olmalıydı ve Meryem'in daha fazla beklemeye takati kalmamıştı. Yalvarırcasına baktı annesinin yüzüne.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BOZUK PARA (final oldu)
General FictionSevmek biraz da vazgeçmektir aslında. Biraz kendinden vazgeçersin... Biraz da hayallerinden...Bazen ise sevdiğin için hayatını altüst edersin hiç düşünmeden. Kaybettiğinin hesabını yapmazsın severken. Bir gün dönüp bakınca anlarsın ne kadar kaybetti...