Hayatında geçirdiği en uzun geceydi bu gece Saliha için. Evin bir köşesinde kara kara düşünüyordu bundan sonra olacak olanları. Tek temennisi bu olay duyulmadan Meryem'in bulunup eve getirilmesiydi fakat vakit ilerledikçe kaygıları artıyordu. En başta Serkan ve Mesut karakola gittiğinden beri misafir odasından çıkmayan Yunus Bey ve Makbule Hanım'ın sabahın ilk ışıklarıyla birlikte henüz yeni kurulmuş bağlarını hiç
düşünmeden koparacaklarından o kadar emindi ki. Kim bir başkasıyla geceyi geçirmiş birini gelin diye kabul ederdi ki? Meryem'in zorla ya da kendi isteğiyle kaçmasının bir önemi yoktu onlar için. O sözlüyken bir başkasıyla kaçan kızdı artık. O çoban Meryem'i nikahına alsa bile kara bir leke olarak kalacaktı bu gece artık kızının alnında. Ömrü boyunca bununla anılacaktı. Saliha gözlerinden firar eden yaşları elinin tersini yüzünden kaydırarak kuruladı. Ağlamayacaktı. Ağlamayacağım diyordu ama ağlıyordu yine de sessizce.Salonda eli duluğunda oğlunun karakoldan dönmesini bekleyen Hasibe babaannenin de ondan pek bir farkı yoktu. "Anamın adı da ağzımın tadı." diye severdi hep torunu. Meryem ilk göz ağrısıydı. Kıyamazdı onun saçının bir teline zarar gelmesine. Dört gözle oğlunun ve Serkan'ın karakoldan iyi bir haberle dönmesini bekliyordu. Sabahın erken saatlerinde evin kapısı açılınca telaşla ayağa kalktı.
"Hah! Mesut oğlum... Buldunuz mu torunumu?" diye sordu kapıda beliren adamlara.
Mesut başını olumsuzca sallayarak karşılık verdi. "İşlemler yeni bitti anne." dedi bitkin bir şekilde. "Jandarma Garip Osman'ın evine baskına gidecek birazdan. Orada değillerdir gerçi ama..."
"Sen merak etme oğlum, birgaç saate bulur getirirler gızımızı."
Yunus Bey ve Makbule Hanım salondan gelen sesleri duyunca hemen dışarı çıktılar. Mesut Yunus'la göz göze gelince utanç içinde bakışlarını düşürdü. Arkadaşının yüzüne bakacak yüzü yoktu. Annesine dönüp eşini sordu.
"Garın bek iyi dağal oğlum. Bir git bak istersen." diye cevap verdi Hasibe. Mesut'un odadan çıkmasının ardından kendisi de tepkili bir şekilde ayağa kalkarak kendi odasına geçti. Sabaha kadar onlardan tesellilerini esirgeyen insanlarla muhatap olmak istemiyordu. İnsan kötü günde belli olur derler ya hani... Hasibe babaanne de anlamıştı Yunus beylerden kötü gün dostu olmadığını. Ne olursa olsun Meryem onların geliniydi. Olayı duyar duymaz kendi paçalarını kurtarma derdine düşmüşlerdi.
Yunus Bey Serkan'ı kolundan tutup balkona çekti. "Sen mi şikayet ettin yoksa babası mı?" diye fısıldadı.
Serkan babasının bu sorusuna anlam veremezken, "Şikayet dilekçesini ben de imzaladım baba, eğer bunu soruyorsan." diye cevap verdi kaşlarını çatarak.
"Tüh sen karışmayaydın iyiydi."
"Ne demek baba sen karışmasaydın!" diye atıldı Serkan yüksek bir sesle. "Kaçırılan kız benim sözlüm."
"Oğlum sözlüm diyorsun da... Bak bu saat oldu daha dönmedi kız eve. O bize yaramaz artık." diye araya girdi Makbule Hanım kısık bir sesle.
Serkan hayal kırıklığı içinde annesine ve babasına bakıyordu. Onların böyle bir anda bu kadar bencil davranmalarına inanamıyordu.
"Anne, baba! Allah aşkına ne diyorsunuz siz? Şu içerdeki insanlarla kaç gündür yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmedi. Şimdi düşenin sırtına bir de biz mi vuralım. Onu mu diyorsunuz gerçekten?" diye sitem etti. "Eğer böyle davranmaya devam edecekseniz, gidin buradan. Bu insanları daha fazla üzmeye hakkınız yok!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BOZUK PARA (final oldu)
General FictionSevmek biraz da vazgeçmektir aslında. Biraz kendinden vazgeçersin... Biraz da hayallerinden...Bazen ise sevdiğin için hayatını altüst edersin hiç düşünmeden. Kaybettiğinin hesabını yapmazsın severken. Bir gün dönüp bakınca anlarsın ne kadar kaybetti...