Güneş gökyüzünü kızıla boyadığında Salih dayının minibüsü Hancıoğlu Konağının ev sahipleriyle birlikte Ürgüp'ü terk ediyordu. Minibüsü takip eden siyah spor model arabada ise sessizlik hüküm sürüyordu. Serkan kendi elleriyle sevdiği kızı başka bir adama götürmenin ağırlığını iliklerinde hissederken Meryem'in hissettiği heyecan ve mutluluk gözlerinden okunuyordu. Bu da Serkan'ın daha çok canını yakıyordu. Sol yanına ağırlık veren kalbi bir daha sever miydi, bilmiyordu ama bir daha Meryem'i de içinde barındıran hayaller kuramayacaktı asla. Bunu biliyordu. Bu yolun sonu Serkan'ın hayallerinin tükendiği yerdi. Umutsuzluk ülkesiydi. Her ne kadar hızlı araba kullanmaktan hoşlansa da, Salih dayının minibüsünün hızına uyum sağlayarak Meryem'le olan bu son yolculuğunu uzatmaya çalışıyordu.Meryem ise camdan hızla akıp geçen Kapadokya'nın o muazzam görüntüsünü seyrediyordu. Bu masallar diyarına ve yanında oturan bu koca yürekli adama sessizce veda ederken hem olmak istediği tek yere gitmenin mutluluğunu hem de gittiği yerde nasıl karşılanacığını bilememenin tedirginliğini yaşıyordu. Murat onu affedecek miydi? Bilse kalbiyle sadece ona ait kaldığını, parmağındaki yüzüğün onun için hiçbir şey ifade etmediğini affeder miydi? Almanya'da onsuz geçirdiği koca bir yıl bile onu Murat'tan bu kadar uzaklaştıramamıştı. Şimdi parmağında başka bir adamın yüzüğüyle ona giderken göğsünden fırlayacakmış gibi atan kalbi mutluluktan mı yoksa korkudan mı böyle atıyordu bilmiyordu ama bildiği tek şey Murat'ı her bir zerresiyle özlediğiydi. Acaba sevdiği adamı bunun sahte bir ilişki olduğuna inandırabilecek miydi? Ya Serkan? Serkan'ın kırılan kalbini nasıl tamir edecekti? Üstelik hâlâ beynini kemiren bir soru vardı sorulması gereken. Serkan'ın bu ilişkiyi neden kabul ettiğini hâlâ bilmiyordu. Merak içinde yüzünü akıp giden manzaradan çevirip Serkan'a baktı.
"Benim neden sessiz kaldığımı biliyorsun artık." dedi mahçup bir ses tonunda. "Sadece Almanya'ya geri gönderilmemek için sustum. Peki ya sen Serkan? Sen neden kabul ettin?"
Hiç ummadığı bir anda, hiç beklemediği bir soruydu bu Serkan için. Nasıl cevaplaması gerektiğini bilmiyordu. O kalbine gem vurmaya çalışırken, dilinin çözülmesini istemişti Meryem ondan. "Sana ilk gördüğüm anda aşık oldum." diye nasıl derdi. Ya da demeli miydi? Ne kaybedebilirdi ki? Zaten her şeyini kaybetmiş gibi hissediyordu kendini. Kararsız bir şekilde bakışlarını yoldan koparıp Meryem'e baktı. Kalbinden geçenleri söyleyebilmek için onun gözlerinde küçücük bir umut kırıntısı aradı. "Belli ki aşk testisini hâlâ kırmamış." diye düşündü. Aşk testisini kırsaydı bilirdi neden kabul ettiğini. Birden etiyle kemiğiyle Meryem'in bunu bilmesini istedi Serkan. Bu kadar kısa bir sürede onu nasıl delicesine sevdiğini bilmesini istedi. O adamı seçecekse de, bu aşka rağmen seçmeliydi. Başka bir seçeneğinin olduğunu bilmeliydi. Belki de bir idam mahkûmunun son son arzusuydu bu Serkan için. Sadece asılmak değil, boynunun da kırılmasını istiyordu belki de? Derin bir nefes alıp kuruyan dudaklarını ıslattı. "Çünkü seni..."
Tam seviyorum demeye hazırlanıyorduki kulakları çınlatan bir korna sesiyle gözlerini karşı karşıya kaldığı bir kamyonun farlarına çevirdi. Çift yönlü bir yolda farkında olmadan arabayı yana kaydırmıştı. Meryem'in "Serkan, dikkat et!" diye yükselen korku dolu sesiyle direksiyonu sağa kırıp kamyonla burun buruna girmekten kılpayı kurtardı arabayı, fakat yolun sağ tarafı uçurum olduğu için bu sefer de süratle direksiyonu sola kırdı. Bir süre arabayla sağ sola savrularak ilerlediler. Bu dehşet dolu dakikalar Serkan'ın arabayı tarlalara doğru sürüp frene basmasıyla son buldu.
Araba durur durmaz Serkan Meryem'e baktı. Gözlerini kocaman kocaman açmış eliyle göğsüne baskı yaparak ağır ağır nefes alıyordu. Sanki daha bir koyulaşmıştı gözlerinin karası. Bakışlarını sevdiği kızın yüzünde gezdirirken onun nefes alıp verdikçe titreyen dudaklarında duraksadı gözleri. Ölümün kıyısından da dönmenin verdiği cesaretle şu an onun nefesine nefes olmak, sımsıkı sarılıp sarmalayıp onu sakinleştirmek istedi. Daha dün kalbinin etrafına ördüğü duvarlarda çatlaklar oluşmuştu ve bu çatlaklardan aşk damlıyordu diline.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BOZUK PARA (final oldu)
General FictionSevmek biraz da vazgeçmektir aslında. Biraz kendinden vazgeçersin... Biraz da hayallerinden...Bazen ise sevdiğin için hayatını altüst edersin hiç düşünmeden. Kaybettiğinin hesabını yapmazsın severken. Bir gün dönüp bakınca anlarsın ne kadar kaybetti...