10. Bölüm: Hancıoğlu konağı

10.4K 609 243
                                    

Minibüsün durması ile Meryem başını yasladığı camdan kaldırıp göz kapaklarını kaldırdı. Durdukları yerin her zaman geldikleri Kayseri'nin merkezindeki tarihi kale çarşısı olmadığını görünce, doğrulup etrafa bakınmaya başladı. Etraftaki onlarca otobüsü ve kalabalığı görünce otobüs terminaline geldiklerini anladı. Üç yıl önce Antalya'ya tatile gittiklerinde de buradan otobüse binmişlerdi.
"Bir dakika ya... tatil mi?" Meryem'in aklından geçirdiği ihtimal paniklemesine sebep olurken telaşlı bir şekilde annesine dönüp "Anne biz nereye gidiyoruz? Neden geldik buraya?" diye sordu.

"Bilmiyom gızım. Babana sor."

Meryem aynı telaşla bakışlarını babasının oturduğu ön koltuğa çevirdiğinde babasının araçtan cep telefonuyla konuşarak indiğini fark etti. Merakla pencereden babasının neşeli tavırlarını izlemeye başladı. Köydeki o sinirli adam gitmiş yerine neşeli biri gelmişti. "Kimle konuşuyor acaba?" diye düşündü.

Mesut elinde telefonla minibüsün önünde mekik çekerken izlendiğinin farkında değildi. Ona dosttan çok abi olan arkadaşıyla konuşuyordu.
"Ben de iyiyim sağ ol Yunus abi." dedi yüzündeki tebessümü ile. "Hıhı... Hanım ve çocuklarda iyi. Köyde biraz sıkıldılar da senin davetine icabet edelim dedik. Eğer müsaitseniz birkaç günlüğüne size gelmek istiyoruz."

Yunus, Mesut'un en samimi iş arkadaşıydı. Yaş olarak oldukça büyüktü ondan, bu yüzden de abi kardeş gibilerdi. Dostluklarını daha da perçinleştirmek için ailecek görüşmeye karar vermişlerdi Almanya'dayken. Bunun üzerine Yunus onları memleketi Nevşehir Ürgüp'e davet etmişti. Orada babadan kalma eski bir konak vardı. Tek oğlu Serkan'ın mürüvvetini gördükten sonra, Türkiye'ye kesin dönüş yapıp Ürgüp'teki bu konağı otel olarak işletmek istiyordu Yunus. Mesutların geleceğini öğrendiğinde çok sevinmişti buna çünkü bildiği kadarıyla arkadaşının yetişkin bir kızı vardı. Uzun zamandır düşünüyordu onu oğluna. Bu misafirlik oğluyla kızın tanışması için güzel bir fırsat olabilirdi.

"Çok gecikmeyin Mesut, akşam yemeğine burada olun." dedi memnuniyetini sesine yansıtarak.

"Tamam abi, akşam görüşürüz." diye cevap verdi Mesut.

Hoşnut bir yüz ifadesiyle telefonunu kapatıp Saliha'ya arabadan inmeleri için başıyla işaret etti. Eşi arabadan inince "Saliha sen Salih'le bir koşu çarşıya gidip hediyelik şeyler alın. Ben de bu arada otobüs biletlerini halledeyim."

"Nereye gidiyoh bir de onu söylesen?" diye merakla kocasına baktı Saliha.

"Almanya'dan iş arkadaşım Yunus abi var ya hani... birkaç günlüğüne onları ziyarete gidiyoh."

Saliha güneşten kamaşan gözlerine eliyle gölge yaparak, "Yunus abi mi? Şu Ürgüplü olan iş arkadaşın mı?" diye sordu.

"Evet o. Almanya'dayken davet etmişti de."

Saliha sonunda nereye gittiklerini öğrenmenin verdiği rahatlıkla Salih'in yanına gidip minibüsün ön koltuğuna binmeye hazırlanırken Mesut,  "Ha bir de Kayseri sucuğu ve pastırması almayı da unutmayın sakın!" diye seslendi ardından. Sonra yüz ifadesini sertleştirip yönünü Meryem'e çevirdi. "Sen de babaannen ve Enes'i al bekleme salonundaki oturaklarda bizi bekleyin." dedi.

                                   . . .

Bir iki saat sonra ailecek otobüsteki yerlerine yerleşmiş heyecanla gidecekleri şehre ulaşmayı bekliyorlardı. Meryem hariç herkes çok mutlu görünüyordu. Her ne kadar Kapadokya görmek istediği yerlerin en başında gelse de, oraya bu şekilde gideceğini hiç düşünmemişti Meryem. Masallar diyarına kendi masalından uzaklaştırıldığı için gidiyordu. Dört haftalık tatilin ilk haftası geçmiş sayılırdı ve geriye sadece üç hafta kalmıştı. Acaba tatilinin daha kaç gününü Murat'sız geçirmek zorunda kalacaktı? Ayrılık acısı içine öyle bir çöreklenmişti ki, sanki sol yanının üzerine bir taş oturmuş da ezim ezim eziyordu onu. Nefes alamıyordu. Yorgun başını pencerede dinlendirip hüzünle uzayıp giden yola baktı. Mesafeler engel değildi ki sevmeye.

BOZUK PARA (final oldu)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin