Merhaba.
Bölüm pek içime sinmese de yine de sizi bekletmemek adına yayınladım. Şu aralar telefondan biraz uzağım sınav yüzünden o yüzden affola. Belki önümüzdeki ayın ortalarına kadar da uzak kalacağım. Bazı ailevi problem yüzünden. O yüzden bölümler geç gelebilir.
Hem artık iki kitap yazıp yayınlamak ve yeni kitabım olan Hüznün Koynunda kitabı üzerinde çalışmak epey bir vakit harcıyor. Ve en çok değinmek istediğim konu; emeğe saygısızlık yapmanız. Emek verdiğim bölüme sadece okuyup çıkmakla epey bir ''karşılık'' veriyorsunuz.
Ne bir yorum, ne de bir vote yok. Bu yaptığınız hiç hoş durum değil. Lütfen emeğime karşılık verip yorum ve voteler atın.Yorum ve voteler az gelmeye başlarsa bölümleride o kadar geciktireceğim.
Başlarda vote ve yorum gibi derdim yoktu. Ancak zaman geçtikce görüş açım değişti. Ben 3000'den çok kelime bir-iki güne yazabiliyorsam, sizde beş-altı tane yorumu bir bölümüme atmayı çok görmezsiniz değil mi?
Birde bu bölümlerde başrollerin replikleri az olabilir. Daha 15 bölümdeyiz. Bence olayların bu kadar ağırdan gidilmesi iyi. Oldu bittiye getirmek istemiyorum.
Neyse..
Hadi koşun bölüme.
İyi okumalar❤
BÖLÜM 15: "DENİZDEKİ YILAN."
🥀
Zaman kavramını yitirmiş, dünya durmuştu. Ben de zamanla bir yerde durmuştum.
Bir girdabın içinde yuvarlanıyordum. Ne çıkışım var, ne de kaçışım. Herkes yollarımı kapatmış, çıkmazda koymuştular beni.
Hayatım tepe taklak olmuş, ellerimde parçaları kalmıştı o geceden sonra. Ellerimi sıkı sıkı kapatmışım. Kapatmışım ki, o parçaları da almasınlar benden. Daha fazla canımı acıtmasınlar.
Ama görüyorum ki boşunaydı bu çabam.
Karşımdaki bu adam onu da almaya ant içmiş gibiydi. Öyle duygusuz öyle intikam dolu ki, yaralarımın ne denli acıdığından haberi yok.
Elimi kanatan bu son parçalarımı iyileştirmek yerine, o kazıya kazıya derime mührünü vurmak istiyordu.
Şaşkınlıktan donmuş beynim, ne tepki verdireceğinin sinyalini bedenime gönderemiyordu. Düşüncelerim bir fanusun içine hapsolarak beynimi bomboş bırakmıştı. Bedenimdeki sıcaklık çekilmiş yerine buz kesmiştim sanki.
Dilimdeki ve damağımdaki kuruluğu gidermek adına zorlukla yutkundum. Sonunda bir söz dilime yuvarlandı. ''Ne?'' Diye bir tepki verdim. Sesime yansıyan tını, şaşkınlığımın ne denli büyük olduğunu göstermiş oluyordu.
Sanki rahat değilmiş gibi daha fazla rahat olmak adına biraz daha yayıldı -onun için küçük ama benim için ise baya büyük olan- yeşilimsi tonundaki koltuğa. Yüzünde yer edinen sert ifadesiyle birlikte dudaklarında cuzi şekilde görülebilecek derecede hafif bir kıvrılma vardı.
''Bir lafı tekrarlamayı sevmem. Ne duyduysan o.''
Bir yerden destek alma hissi, bütün bedenimi ele geçirdi. Yavaş yavaş kıvrılarak sırtımı soğuk beyaz duvara yasladım. Kafamı inanamıyormuşçasına sağa sola salladım. Dehşet dolu bakışlarımı gözlerine çıkarttım. ''Aklını kaçırmışsın sen,'' diye mırıltılı şekilde konuştum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MERYEM
General FictionYelkovan her hareket ettiğinde, bir kan daha akıp kara toprağa karışıyordu. Bir kez daha hareket ettiğindeyse, yaralı kalpleri acıyla kavurmuştu o gece. Kimisi sevdiklerinin mezarında gözyaşı dökerdi, kimisiyse sevdiğini korumak için canını feda ede...