(Yorum bırakmayı unutmayın 💉❤️)
Bölüm 5: Uçurum
"Çok özledim seni*"Elimdeki dosyaları danışmadaki Suna'ya verip yeni bir kaç dosya için Fikret hocanın yanına gittim.
Onun hakkında konuştuklarımızı duyduğu için bir hafta boyunca bize hayatı zehir etmeye yemin etmişti.
Dalgın bakışlarla yeri izleye izleye bir yere çarpmadan koridorun sonundaki odada olan Zerrin hocanın yanına geldim.
"Hocam, dosyaları Levent hocanın alması için danışmaya bıraktım." Yüzüme bakmadan elindeki dosyalarla ilgilenip yanıtladı "Hepsini değil mi?" Sesindeki sorgulayıcı tavır her zamanki gibi beni öfkelendirse de onayladım hızlıca.
"Hepsini"
Yine kafasını dosyaya gömmüş ciddiye almadan yerinden kalkmıştı. "İyi bari" diye huzursuzlukla devam etmişti.
Bir hafta boyunca onun yanında olacağımdan bu tavırlarına her zamankinden daha fazla katlanmalıydım.
Şu anlık yapılacak hiç bir görevim yoktu. Normalde bir cerrahın yanında ya da acilde olmam gerekirken getir götür işlerini yapıyordum.
Nihayetinde karşındakinin sadece stajyer değil bir insan olduğunu anlayıp yüzüme baktı ve yanıma gelip "Kontrol etmem gereken bir kaç hasta var, ayrıca bilgilerini de biraz gösterirsin bize"
Ne dediğini ilk başta anlamamıştım. Sonrasında hastaların odasına gidince ne yapmak istediğini anlar olmuştum.
Sadece üç odaya gitmemiz gerekiyordu. Sırasıyla bu odalardaki hastaların durumlarını kontrol edecektik.
İlk girdiğimiz odada yaşlı bir kadın vardı. Tansiyon hastasıydı. Tansiyonunun yükselmesi ile bazı problemler doğmuş onu gözlemlemek amacıyla bu odaya yatırmıştık. Neyseki hiç bir olumsuz duruma rastlamamıştık. Yaşlı kadına Zerrin hocanın aktarmamı istediği bir kaç bilgi aktarıp kendisine neyin iyi neyin kötü geldiğini de söyledikten sonra taburcu olduğunun haberini verdik.
İkinci odada ise yeni ameliyattan çıkmış otuzlu yaşlarda bir adam vardı. Hırsızlar tarafından hem soyulmuş hem bıçaklanmış olan adam son derece üzgün görünüyordu.
Hayat bazen zor bir oyuna dönebiliyordu böyle. Elindeki tüm kozları da alıp öylece savunmasız bırakıyordu insanı. Neyseki polisler sayesinde hırsızlar bulunmuştu ve adam bir nebze de olsa rahatlamıştı.
Onunda durumunu inceleyip son odaya geçtik.
Yoğun bakıma.
Üç yaşındaki Elvin'in odasına.
Benim bu mesleği seçmemin sebebi bu çocuklardı işte. Onları hayata bağlamaktı. İlerde tekrardan oyun oynayıp gülmelerini sağlamak. Benim ablama kısmet olmayan bu şeyler.
Küçükken herkes "Büyüyünce ne olacaksın?" sorularına ailelerinin kendilerine yaptıkları tembih üzeri "doktor olacağım" derken, ben ablamın henüz yoğun bakımda olduğu zamanlarda bir an önce büyüyüp onu iyileştirebileceğimi düşündüğüm için "doktor olacağım" derdim. Evet ben bir kaç yıl sonra doktor olacağım ama ablam bir daha hiç uyanmayacak. Henüz 11 yaşındayken hayata gözlerini yuman ablam bir daha sarılıp "oyun oynayalım" demeyecekti. Olsun, ben başkalarının ablası ölmesin, onları bırakmasın diye çaba sarf edecektim. Onlar ölmeyi kabullenseler bile elimden geleni yapacaktım. Çünkü herkesin bir beklediği, beklendiği bir kişi vardı.
"Durumu stabil" dedim küçük kızın kalp atışlarını da dinledikten sonra. "Ama geçen günkü kriz kalbini yordu. Ameliyat konusunda hala bir karar verilmedi mi?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MİSK-İ AMBER
Teen Fiction"Üç ay ömrü olan birine aşık olunmaz doktor!" Bu mum ve kibrit'in aşkı Alp hastalarının iyileşmesi için çabalayan bir doktor, İpar osteosarkom kanserine yakalanmış ölümü kabullenen genç bir kız. Çok zıt karakterlerine tezat birlikte ayakta durmayı...