Bölüm 48: Park Ritüelleri
Bir ay sonra,
"Nasıl oldun?" diye soran genç adam ağır adımlarla içeri girdiğinde genç kız onun aksine dinamik bir şekilde yanıtladı.
Hala az çok travmanın etkisinde olan genç adamın konuşuyor olması bile genç kız için sevindiriciydi.
"Daha iyiyim."
"İlaçlarını aldın değil mi?"
Bu soruya karşılık kafasını sallayan genç kız onun yatağa oturması için dizlerini kendine doğru çektiğinde bir ilacı unuttuğu hatırladı.
Adını ezberleme gereksinimi duymadığı için "O kırmızı olanı unuttum!" diyerek ilaçlarından birini almadığını söylediğinde Alp yanına gelmeden yatağın karşısındaki küçük dolabın olduğu tarafa doğru ilerledi.
Niyeti genç kızın ilaçlarını getirmek olan genç adam ilaçları dolabın üstünde göremediği için kapaklarını açtığı dolabı kontrol etmem için eğildiğinde genç kız ilaçların yerini bir süreliğine değiştirip eski yerine koymayı unuttuğunu fark edince "Giysi dolabımda. Eski yerlerine koymayı unutmuşum." diyerek eğilmiş genç adamın doğrulmasını bekledi.
Genç adam kafasını sallayıp doğrulduğunda "Aşağıdaki sepette." diye ekledi genç kız.
Sırtını yatağın başlığına yaslayan genç kız bir anda Alp'in dolapta başka bir şey ile karşılaşma ihtimalini hatırlayınca hemen "Alp!" diye çıkışsa da dolabın kapağını çoktan açmış olan genç adamın merakla büyük mavi poşete baktığını fark etti.
Oldukça ince olan poşetin içinde neyin olduğunu gören genç doktor poşete bakmak için izin istemedi. Çünkü içindeki eşyaların sahibi İpar değildi.
Poşetin içindeki battaniyeyi alıp uzun zamandan beri ait olduğu yerde göremediği eşyaları "Bunların sende ne işi var?"diyerek sorduğunda genç kız yakalanmaktan korkup sıktığı parmaklarını gevşetti.
"Ben... Sen biraz daha toparlandıktan sonra sana veririm diye annesinden izin alıp..." Omuz silktikten sonra "Neyse işte." diyerek pembe battaniyeye bakan genç kız farkında olmadan Alp ile aynı hatıraları anımsadı.
Küçük kızın gidişinden birkaç gün sonra Alp'in, onun odasının kapısına bakan duvara yaslanıp diz çöktükten sonra çaresizce odadan çıkarılan eşyaları izlediği günü düşünüyordu.
Aynı boşluk ve tanımı üzgünlük olsa da adının hissizlik olduğu o duyguyu baştan yaşıyordu.
Derin bir nefes alıp aynı bakışlarla battaniyeye bakan genç adama dönüp "Sana unut demiyorum. Ama artık lütfen kendini topla." diyen genç kız kırık bir ses tonuyla aldı cevabını.
"Olmuyor."
Yataktan kalkıl zoraki sevdiğinin yanına giden genç kız, ellerini onun omuzlarının ön kısmına yerleştirip "Olmak zorunda Alp. Yarın onun katına hatta onun odasına gitmekten kaçamayacaksın belki?" diyerek bir gerçeği hatırlattığında genç adam sağ elini onun sol elinin üzerine koydu.
Dudaklarını ıslatıp"Biliyorum, zor. Hem de çok." diyen genç kız uzun bir süredir yaptığı tesellilerden pek de alakasız olmayan ama bir an önce gerçekleşmesini istediği şeyi dile getirdi bir kez daha "Toparla kendini lütfen."
Genç adam gözlerini sıkıca yumup hızla açtıktan sonra "Bunları götürebilir miyim?" diye sordu.
Az önce istediği şeyden alakasız bir haraketle cevap almış gibiydi ama bunu umursamadı. Kafasını sallamasına rağmen "Bir şartla." diye şart koşan İpar "Bunlara bakıp daha fazla kendini yıpratmak yok. Sadece güzel anıları hatırlayıp tebessüm bırakmak var. Tamam mı?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MİSK-İ AMBER
Teen Fiction"Üç ay ömrü olan birine aşık olunmaz doktor!" Bu mum ve kibrit'in aşkı Alp hastalarının iyileşmesi için çabalayan bir doktor, İpar osteosarkom kanserine yakalanmış ölümü kabullenen genç bir kız. Çok zıt karakterlerine tezat birlikte ayakta durmayı...