47. Bölüm Zulüm

2.6K 262 129
                                    

Hoş geldiniz ❤️😘

Diğer bölüm yakınlaşmanın sinyallerini veren bölümle geldim sizlere. Kurguyu yaparken bu bölümü çok ilerisi için düşünmüştüm ama olmadı. Planlı yazmazsam olacağı buydu sanki diğer hikayelerden ders almadım🌸

Değerli yorumlarınızı bekliyorum. Çünkü diğer bölümü yazmak için onlara ihtiyacım var ilham perilerim❤️

Multimedyada "Göktan Sen" var. Sensiz Asla kahvelerimiz hazır biliyorum. Müzik de benden. Buyrun keyifle okuyun💞


Gök gürültüsü ve sağanak yağmurun altında eşsiz bir tabloyu andırıyordu İstanbul. Beton yığınlarının arasında az da olsa kalan toprağın kokusu yağmur damlalarıyla birleşince tıpkı kendisi gibi huzurun eşsiz kokusunu buram buram yayıyordu yeryüzüne. Yiğit, buz gibi havaya rağmen ellerini cebine koyup derin bir soluğu çekti ciğerlerine. Kabus görmeden geçirdiği gece sonrası günlerce uyumuş gibi kalkmıştı. Kalktığında Peri yanında yoktu. Atölyeden sızan müziğin sesini duyunca aşağı inip baktığında onu resim yaparken görmüştü. Kendini öyle bir kaptırmıştı ki adeta resimle bir bütün olmuştu. Bir süre izledikten sonra atölyenin karşısındaki kilitli kapıyı açıp içeri girdikten sonra havasız kalan odayı havalandırmak için Fransız balkonu açıp buz gibi havaya aldırmadan dışarı çıktı. Üşüdüğünü hissedince içeri girip sürgüyü çekti. Kupadaki kahvesinden bir yudum alıp masasına geçti. Üzerindeki metal kütüğü kendine çekip içindeki şişelere tek tek dokundu. Üzeri yazılı olmayan şişeyi alıp kapağını açtıktan sonra burnuna götürüp gözlerini kapattı, kokladı. Bu koku istediği kokuya en yakın olandı. Damla şırıngasını alıp şişenin birinden kokuyu çekip diğer kokuya aktardıktan sonra o birkaç damlanın diğer şişedeki kokuyla bütünleşmesini izledi. Kapağını kapatıp karıştırdıktan sonra kahvesini alıp pencerenin önüne geçti. Kahveyi derin derin soluyup şişenin kapağını açtı ve gözlerini kapatıp kokuyu içine çekti. Yüzlerce çiçeğin olduğu bir bahçede geziniyordu ve o çiçeklerin arasından buram buram yayılan kokuyu arıyordu. Etrafına baktı ama kokunun nereden geldiğini anlaması mümkün değildi. Gözlerini açıp şişenin kapağını kapatarak masaya bıraktı. Yine istediği koku olmamıştı. Bir şeyler eksikti. Böyle küçücük bir dokunuş. Bir damlasıyla diğer çiçeklerin kokusunu bastıran frenk üzümü gibi Yasemin gibi Sandal ağacı gibi belirgin... İşte onu bulamıyordu hem de aylardır... Canı sıkılsa da vazgeçmeyecekti. Masaya geçip kahvesini yudumlarken bahçedeki çınar ağacına takıldı gözleri. Ne sırlarını paylaşmıştı nelerine şahit olmuştu. Bir deniz bir de çınar, sırrını ifşa etmeyen iki kadim dostuydu.


Gözleri çınarın üzerinde gezinirken dün geceyi görmeye başladı. Peri'nin kendine sarılıp yatması ve ikisinin de kabus görmemesi... Yıllardır ilaçların yapamadıklarını ikisi bir araya gelince başarıyorlardı. İstemsiz gülümserken acıyla kaplandı bakışları. Yıllar önce hayal kurardı ama o olay sonrası tüm hayalleri yerle yeksan olmuştu. O günden sonra istese de hayal kuramamıştı. Peri'yle ilgili de hayal kuramamıştı çünkü onu yaşayarak tanıyacaktı. Birlikte yaşadıkları hayatın adı da yoktu. Evli? Düşman? Dost? Sevgili? Arkadaş? Hiçbiri? Evet hiçbiri değillerdi. Adları bile yoktu. Adsız bir durum ve hayat... İçindeki sıkıntı büyüyünce kahvesini bırakıp kalktı, odadan çıktı. Kapıyı kapattığı an Peri'yle karşı karşıya gelince bakışlarını kaçırıp kapıyı kilitledi. Yüzüne bakmadan yukarı çıkacağı sırada Peri'nin sesini duyunca olduğu yerde kaldı.


"Günaydın avukat."

Yiğit, gözlerini kapatıp açtı, sıktığı dişlerini serbest bıraktı. Avukat kelimesinden bu kadar nefret etmemişti! Bu isim bu kadar itici olmamıştı. Peri öyle bir söylüyordu ki küfürden beterdi. "Günaydın" dedi sessizce. Sonra merdivenlere yöneldi.


Sensiz Asla Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin