İlk bir kaç bölüm giriş bölümleri diyebiliriz. Kahramanlarımızı tanımak amaçlı da denebilir.
İlk hikayem ve bilhassa yorumlarınıza ihtiyaç duyuyorum açıkcası. Doğru yoldamıyım, hikaye hakkında düşünceleriniz nedir? bilmek isterim. Her türlü eleştiriye - saygı çerçevesinde - açığım. Eğer eksiklerim varsa sayenizde öğrenmiş olurum.
LÜTFEN YORUM VE OY VERMEYİ UNUTMAYIN. Umarım beğenirsiniz
Acemi yazar aday, adayınız Baharyeli. :-)İYİ OKUMALAR
------------------------------------------------------
KAÇAK (Giriş)
1992 ADANA, CEYHANHava oldukça sıcak ve nemliydi. Mayıs ayında olmalarına rağmen tepesindeki güneşin sıcaklığıyla sardığı pamuk tarlalarının arasındaki yoldan geçen genç kız sırtındaki kitap dolu çantanın ağırlığıyla ter içinde kalmıştı. Ayağında siyah, bir kenarı patlamış, yürümekten eskiyen okul ayakkabıları ve üzerinde gri okul üniformasıyla iyice bunalmıştı genç kız. Adana'nın pamuk tarlalarıyla çevrili kadın, erkek, çocuk demeden çalıştıkları evlerine ekmek götürdükleri tozlu yollarında hızlı hızlı yürüyor ve biran önce evine varmaya çalışıyordu. Okulla ev arası yaklaşık bir saate yakın yol olduğundan acele ediyordu Narin. Daha eve gidecek, akşam yemeği için annesine yardım edecekti. Adana'da öyle her mahallede okul yoktu. Bir bakıma nasipliydi genç kız. Az da olsa destekleyeni de vardı. İki ev ötesinde oturan komşuları Hakkı amca her sabah onu kollar tarlaya giderken traktörüyle şehrin girişine kadar bırakırdı. İyi insanlar sayesinde dönüyordu dünya.
Öğleden sonrası güneş iyice kızmış adeta beynini pişirircesine sırıtıyordu tepesinde. Arada duruyor, eliyle yüzüne yelpaze yaparak serinliyor fakat ne fayda. Adana'nın sıcağına yenilmemek ne mümkün? Her bunalığında Bismillah diyerek yola koyuluyordu. Zira, okutmaya pek de hevesli olmayan bir annesi ve "Kız kısmı okuyupta eline ne geçecek" diyen bir babası vardı.
Babası sorunlu bi adamdı. sorunlu bile onun için eksik kalırdı aslında. Tabiri caizse sevgiden yoksun, erkek evlât sahibi olamamanın bedelini karısından ve kızından çıkaran, alkolik ve para göz bir adam tanımı tam da onu tarif ediyordu. Ona göre kızların okuması saçma hatta boşunaydı. "Okuyupta n'apacak, sonunda koca evinde kıçını kırıp oturmayacak mı?" demişti Salih hocasına. Lise son sınıftı ama babası her sene onu okuldan almak için bin bir bahaneyle arıza çıkartırdı. Sene başında onu pamuk tarlalarına çalıştırmaya gönderip para kazanma derdindeydi. Sanki kışın ortasında pamuk yetişirmiş gibi. Derdi okutmamaktı. Derdi üç kuruşluk başlık parasına erkenden gelin etmekti.
Anlamıyordu Narin. Anlayamıyordu.
Bir insan okumayı boş iş olarak nasıl görebilirdi? Bir zamanların gözleri ışıl ışıl bakan delikanlısı, şimdinin nasıl kendi ailesinin hayatını zehir eden babası haline gelirdi? Kendi çalışmazken kızından ve karısından gelen parayla kurduğu çilingir sofralarına bir de misafir çağırmaktan geri de durmazdı. Babasına göre okula gitmesi yerine kışın annesinin gittiği evlerde temizliğe yardım edecek ve yazında tarlada, bağda, bahçede üç kuruş için ter dökecekti Narin. Tabi babası da onların dişinden tırnağından kazandıkları parayla meyhanelerde içip içip, kafası bozulunca da onları dövecekti. Bıkmıştı Narin. Tek çocuktu. Yıllar önce o, daha küçük bir bebekken bir ağabeyi olduğunu söylerdi babaannesi bir vakitler. Küçük yaşta hastalanıp öldüğünü hüzünlenerek anlatırdı. Annesinin geçirdiği bir rahatsızlıktan dolayı başka bir çocuğu olamamıştı sonrasında. Çevresinin ona uyguladığı ilkel ve çağ dışı mahalle baskısı etkisinde kalan babası ise, önce suçluymuş gibi karısından acısını çıkarmış, sonrasında ise alkolik bir adama dönüşmüştü. Genç yaşta evlilikle tanışan, daha ne olduğunu anlayamadan anne olan kadın, kocasının sevgisinden yoksun zorlu hayatının hıncını alır gibi yaşam gailesiyle geçip giden zamana yenilmişti. Daha sorumlu bir çift olmayı başaramayan anne ve baba; sevgilerini esirgemişlerdi tek yavrularından. Sevgi namına herşeyi babaanesinden görmüştü Narin. Onu da erkenden kaybetmişti. Sevgiye aç ruhu, karanlık odalarda yanan mum ışığı gibi, cılız umudunu daima yeşertti kalbinin orta yerinde. Bu hayat böyle geçmezdi ya elbet. Bir gün onun da yüzüne gülecekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAÇAK✔FİNAL
General Fiction2015 Genel Kurgu #9 İki kayıp ruh. İki yaralı yürek. Hızla, akıp giden zamana karşı yüreklere nakış nakış işlenen duygular. Birbirine kaçamak değen gözler. Cehennem gibi yakan bir sevda... Kader ağlarını örerken, her bir çelmede tökezleyen iki bed...