Veeee Salı KAÇAK günü
Toplamda okunma sayısı 13 bine yanaşdı ve muhtemelen bu bölümden sonrada geçecek bunun için çok ama çok teşekkür ederim canlarım. Tek sıkıntım bölüm başına okunma sayIsı beni mutlu ederken oy sayımız neden bu kadar düşük. Bu durum beni gerçekten üzüyor. Sessiz okuyucularım o güzel yüzlerinizi bi gösterseniz ya :)
Medyada kendim yaptığım bir afişimizde var.
Bu bölüm az biraz geçmişe yolculuk var. İYİ OKUMALAR :)
-----
1999 MUĞLA, YATAĞAN
Hafta sonu olduğundan kafe diğer günlere oranla daha doluydu, özellikle yarı yıl tatiliyle birlikte liseli gençlerin akınına uğruyordu. Hafta sonlarını kendisine ayıran Devran bile kafedeydi bugün. Mutfak bölümü harıl harıl çalışırken, Cemal'de siparişleri götürüyordu. Devran ofiste olmaktan sıkılmış ve cam kenarındaki masada ıhlamurunu yudumluyordu. Dışarda hava kapalı olmasına rağmen yinede hareketlilik vardı. Türkiye'nin geneli bu mevsimde hava buz gibiyken, Muğla'da kışın o kadar da sert geçmezdi, güneyde olmalarının avantajıydı bir bakıma. Hatta Bodrum'da yarı yıl tatilini fırsat bilip denize girecek kadar deli olanlar bile vardı. Devran hem çayını yudumluyor hem de dışarıyı seyrediyordu. Dikkatini biraz ilerideki kapısı hemen sokağa açılan evin önünde kaldırımın üstünde elinde ince bir değnekle çelik çomak oynayan çocuklar çekti. Üç tane çocuk yarı kavga ederek yarı eğlenerek oyun oynuyorlardı. Gülümseyerek izledi bir süre onları Devran. Kendi de çocukken çok sık oynardı bu oyunu. Köyün meydanlık yerinde toplaşırdı tüm çocuklar gönüllerince eğlenirlerdi. Devran ve amca oğlu Şerif öncülük ederdi çocuklara birazda yaş olarak onlarda bir iki yaş büyük olmanın avantajını kullanırlardı iki amca oğlu. Şerif'i düşündü Devran. Ne çok vakit geçmişti aradan, her anları birlikte geçmiş, birlikte oyunlar oynamışlar, birlikte yaramazlık yapmışlar yeri geldiğinde bir birlerinin suçlarını bile üstlenmişlerdi. Devran polis akedemisine gidene kadar sürdü bu. Şerif liseden sonra üniversiteyi düşünmemiş ve ailedeki çoğu kişi gibi toprakla ve diğer kalan işlerle ilgilenmişti. Devran'ın babasıda Devran'ın tıpkı Şerif gibi aile işiyle ilgilenmesini isterken Devran'ın idealleri başkaydı. Ailesi Urfa'nın ileri gelen aileleri arasında sözü dinlenen bir aileydi. Babası Ekber Demirhan, Demirhan aşireti tarafından sevilen ve sayılan biriydi. Öyle karun kadar zenginlikleri yoktu ama toprak bakımından oldukça iyiydiler. Ayrıca zamanla babası ve iki amcası işleri büyütmüş ticaretlede uğraşıyorlardı.
Aklına Zarife'si geldi. Polis akedemisinin sınavlarına aileden bilhassa babasından gizlice girdiğinde bunu bilen iki kişi vardı. Kız kardeşi Zarife ve amca oğlu Şerif'ti. Zarife daha 11 yaşındayken, Devran ve Şerif 18'inde tazecik delikanlılardı. Şerif ve Devran sınav için köyden Urfa'ya giderken Zarife geride kalarak hem babasını küçücük yaşına rağmen oyalamışken, hem de onun kazanması için dualar etmişti. Devran sınavı kazanıpta haber postayla bildirildiğinde evde büyük bir kıyamet kopmuştu. Ama Devran öyle kararlıydı ki kimse onu kararından döndüremedi ve polis olmak ümidiyle soluğu polis akademisinde almıştı. Aylarca zorlu fiziki sınavlara tabi tutulurken, eğitmenlerininde gözdesi olmayı başarmıştı. O sıralarda en büyük rakibi Hüseyin'le hiç anlaşamaz ve her platformada karşı karşıya gelirlerdi. Bir gün Hüsey'ini gecenin bir yarısı bahçede binanın merdivenlerinde otururken bulmuş önce umursamazken dalgın ve üzgün hali dikkatini çekmişti. Yanına oturup derdini dinlediğinde yıllarca sürecek bir dostluğun temellerini gecenin bir yarısı o merdivenlerde atmışlardı. Hüsey'inin babası vefat etmişti ama sorun şu ki Hüseyin yıllardır babasından fiziki ve psikolojik şiddet görmüş sonunda canına tak ettiğinden hiç düşünmeden polis akedemisine başvurmuştu. Devran nedenini sorduğunda Hüseyin " başka babalarda çocuklarını dövmesin, ailesine eziyet etmesin diye polis olacağım ki adalet yerini bulsun " demişti. Devran ne ailesinden ne de başkasından şiddet görmemiş bilakis iyi bir ailesi vardı yada o öyle olduğunu sanıyordu. Babası gelenekçi, törelere bağlı biriydi hep. Anneside onun sözünden çıkmazdı hiç. Devran polis akedemisini Hüseyin'le beraber birincilikle bitirdiğinde amirlerininde dikkatlerini çekmişlerdi. Görev aldıkları yerde üstün yetenekleri göz ardı edilmemiş ve basit görevler yerine önce asayişte sonrada terörle mücadelede görev almışlardı. Devran çeşitli illerde görevini başarıyla ifa ederken köyüne çok sık gidemiyor ama sık sık haberleşiyorlardı. En son görev aldığı Gaziantep'de tevafuk bu ya! Hüseyin'de aynı yere tayin olunca beraber görev aldıkları her olayı başarıyla hakkından gelmeleri amirlerinin dikkatinden kaçmamış ve onlara Özel Harekat polisi olarak görev almalarını teklif etmişti. Her ikiside bu teklifi büyük sevinçle karşılamış ve aylar süren eğitimlere tabi tutulmuşlardı. İlk görev yerleri değiştirilmemiş Gaziantep'in Nizip ilçesiydi, sadece şehir yerine daha çok dağlarda bazende il sınırlarını aşıyor ve sınır köylerde de bulunuyorlardu. Haftalarını dağlarda geçirdikleri zamanlarda diğer görev arkadaşları Sedat, Erdinç Yalçın ve Mehmet'le çok iyi dost olmuşlardı. Başlarında ekibin başı ve yılların uzman özel harekat polisi Kasırga lakaplı Şevket vardı. Şevket'e Kasırga denmesinin sebebi hem soyadı Kasırga olduğu için ama daha çok sakin, kendi halinde alelade bir adam görünümünde olmasına rağmen ökfelenince önüne geleni kasıp kavurduğundan ileri geliyordu. Tabi öfkesinin asıl adresi her daim Vatan hainleri ve ırz düşmanlarıydı. Şevket'i yıldırmak ve can evinden vurmak isteyen düşmanları terörle mücadelede görev aldığı dönemde daha yeni evlendiği karısını kaçırmış ve tecavüz ederek boğazını kesmişlerdi. Bu olaydan sonra kimse Şevket'i tutamamış ve kendi hayatınıda mahvetmesini önlemek adına onu Özel Harekata vermişlerdi.Beraber görevden göreve koşmuşlar yeri geldiğinde bir birlerinin canını bir birlerine emnet etmişlerdi. Kasırga Şevket yaş olarak onlardan daha büyük ve tecrübeliydi. Onun hazin sonu ise sınırda görev aldıkları sırada bastığı bir mayın yüzünden oldu. Devran o günü bugün gibi net hatırlıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAÇAK✔FİNAL
Ficción General2015 Genel Kurgu #9 İki kayıp ruh. İki yaralı yürek. Hızla, akıp giden zamana karşı yüreklere nakış nakış işlenen duygular. Birbirine kaçamak değen gözler. Cehennem gibi yakan bir sevda... Kader ağlarını örerken, her bir çelmede tökezleyen iki bed...