KAÇAK Özel Bölüm (Bir erkeğin gözüyle Kadınlar günü)

11.3K 602 99
                                    

Kadınlar gününüz kutlu ve mutlu olsun. Böyle kısa bir bölüm yazmak istedim bugün. Bir erkeğin gözüyle kadın.
Kim biliyorsunuz. 😉😄💖💖💖💖
------------------------------------------------------
Muğla, Yatağan Mayıs 2010

Hoş geldin kadınım benim hoş geldin
yorulmuşsundur;
nasıl etsemde yıkasam ayacıklarını
ne gül suyum ne gümüş legenim var,
susamışsındır;
buzlu şerbetim yok ki ikram edeyim
acıkmışsındır;
beyaz ketenli örtülü sofralar kuramam
memleket gibi yoksuldur odam.

Hoş geldin kadınım benim hoş geldin
ayağını basdın odama
kırk yıllık beton, çayır çimen şimdi
güldün,
güller açıldı penceremin demirlerinde
ağladın,
avuçlarıma döküldü inciler
gönlüm gibi zengin
hürriyet gibi aydınlık oldu odam...

Hoş geldin kadınım benim hoş geldin.

Hayatın bize sundukları ile yetinemezdik çoğu zaman. Kimisi ağzında altın kaşıkla doğardı. Kimisi bir kaşık yemeğe muhtaçtı. Devran, hatırı sayılır bir zenginliğe doğmuştu. Her yönden zengindi üstelik. Büyük bir aile onu seven ve sevgisini esirgemeyen bir baba, ayağına diken batsa kendi canının yandığını hissettiği biricik kardeşi ve candan öte can dostlar... Hayatın kazığını tattığı yıllar en deli dolu çağlarıydı. Peşi sıra gelmişti dertler. İşte o zaman anlamıştı. Geçiciydi her şey. Zenginlik, şan şöhret, aile ve sağlık. Huzurun varsa mutluydun. Vicdanın sakat doğmuşsa eğer, koca dünya senin olsa neye yarardı? Çok vicdansızlık, pervasızlık ve hayasızlık görmüştü genç yaşında mavi gözleri. Çoğunda yüreği kabarmış, isyan etmişti aklı ve de vicdanı. Eli kolu bağlı olmak ne demek iyi bilirdi.

Önce şiirler ölür demişti bir şair, şiirinde. Öyleydi sahiden. Çocukken her hayal bir gün gerçekleşecek umuduyla düşlenirdi. Her yeni bir yaşa girildiğinde hayaller, yerini gerçeklere bırakırdı. Umut etmek bazen acı bir tat bırakırdı insanın ağzında. Anacığı göç ettiğinde küçücük bir çocuktu. İlk onunla kırılmıştı kalbi. Küşmüştü çocuk aklıyla onu terk edip giden annesine. Sonra zaman hızla akıp geçti ve yıllar birbirini kovaladıkça büyüdü Devran. Yaşı ve bedeniyle, aklı da büyüdü. Büyüdükçe, gördükleri sığmaz oldu yüreğine. Kalbi, göğüs kafesini deler gibi kan pompaladı can acıtan gerçekler karşısında. Polislikti hayali. Çünkü ona göre polis demek, devlet demekti. Devlet demek hak, hukuk adaletti. Böyle öğretilmişti ona. Adalet; aklın, vicdanla sınanmasıydı.

Hayalini gerçekleştirdiği noktada hayatına yeni düşmanlar girdi birer birer sonra. Ve çıkanlar oldu canını acıta acıta. Nice canlar yitmişti gözlerinin önünde. Kimine göre vahşet olan, onlar gibilerinin gerçekliğiydi. Birileri dertsiz tasasız dünyasında sabahlara kadar eğlenip uykusuz kalırken, gencecik bedenler yeri gelir 48 saat uyku nedir bilmez, sû* uyur ama düşman uyumaz diyerekten vatan müdafasında harab olurdu.
Ordan oraya savrulan ömründe nice kadınlar tanımıştı Devran. Bunlardan sadece bir kaç tanesi tank mermisi gibi delip geçmemiş adeta yüreğini paramparça etmişti.

İlki, annesini kaybettiğinde sol yanına yerleşen öksüzlüğüydü. İkincisi, emanetim dediği can paresi kardeşiydi. Koruyamadığı, söz verip sahip çıkamadığı emanetiydi. Üçüncüsü, ikinci annem dediği Şehrinaz hatundu. İlk hayal kırıklığı.

Güven, ince bir ipin üstünde yürüyen cambazdı insanın ömründe. İp ne kadar sağlamsa o kadar güvendeydi kişi. Oysaki ipte yürüyen cambaz, kendiyle birlikte attığı her adımın kendine verdiği özgüvenin yanında üzerine bastığı ipe de güvenirdi. Biri olmadan diğeri bir hiçti.
Devran üzerine bastığı ipin sağlamlığına öylesine güvenmişti ki, yanıldığını boşluğa gelen ayağıyla anlamış, boşlukta süzülen bedeniyle bedelini ödemişti. İkinci annem dediği kadın, kardeşine sahip çıkmayarak güvenini sarsmamıştı. Adeta depremle yıkılan yıkıntıların arasında bırakmıştı adamı.

KAÇAK✔FİNAL Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin