Merhaba, BU KISMI OKURSANIZ SEVİNİRİM
Sonunda 2. bölümümüzde geldi. Uzun bir bölüm olduğunu düşünüyorum. Yazarken bayağı zorlandım açıkcası. Bu bölümden sonraki bölümler artık hikayenin yavaş yavaş tanışma bölümünden çıkıp giriş bölümüne geçiyor. Diğer bölümde zaman atlaması olacak ve kahramanlarımızın tanışmasına da az kaldı.
Bu bölümü son 1 yıldır tanıdığım ve çok sevdiğim bana her platformda desteklerini esirgemeyen sevgili arkadaşım kullanıcı adıyla ElifUur2, ELİF'e ithaf etmek istiyorum.
Veee son olarak daha hikaye yayınlanalı sadece bir hafta olmasına rağmen şimdiden okunma sayısı harika. Ama yorum ve oylarınızıda beklediğimi belirtmek isterim.
Bu kadar gevezelik yeter. Bölüm sizlerle
İyi okumalar. :)
----------------
Şehit; ruhun göklerde nöbette,
Kanın, bayrakta en yükseklerde...1994 BURSA, OSMAN GAZİ
Bursa, Bursa olalı böyle bir kalabalık görmemişti. Ulu cami avlusu dolup taşmıştı sanki. Tam bir matem havası vardı bu mahşeri kalabalıkta. Nasıl olmasındı ki... Sedat'ın ailesi perişan, annesi ilaçlarla ayakta durmaya çalışıyor ve can paresini, yavrusunu son yolculuğuna uğurluyordu. Babası ise tüm acısına rağmen metanetini koruyor ve gelen taziyeleri kabul ediyordu. Eşi Saliha içinde kopan fırtınalara rağmen can yoldaşını, hayat arkadaşını, yarenini, kalbinin diğer yarısını toprağa vermek üzere olmanın verdiği tarifsiz acı ile boğuşurken, sırf ona verdiği sözü tutup son bir gayret ağlamadan gözyaşlarını içine akıtıp, ayakta durmaya çalışıyordu. Çünkü biliyordu Saliha. Sedat'ı o hainlerin sevinmesini istemez ve "Ne olursa olsun acını kalbine göm ama asla o hainleri sevindirme" derdi. Oda öyle yaptı. Acısını, kalbine gömdü.
Dimdik ve vakûr; bir Şehid'e yaraşır o'nu son yolculuğuna uğurladı. Biraz da meleğini düşündüğünden metanetini koruyordu yaralı anne.
Yine de her ihtimale karşın ileride ambulans ve sağlık görevlileri bekletiliyordu. Yanında da iki tane kadın polis o'na destek ve yardımcı olmak için bekliyordu. Cenazeye yüksek rütbeli subaylar, emniyet amirleri, Vali, Kaymakam ve şehrin ileri gelenleri ile görev arkadaşları ve dahi her şehit cenazesinde olduğu gibi bölge halkı yalnız bırakmamış ve vatanı için canını hiçe sayan bu şehidi lâyıkıyla son yolculuğuna uğurlamaya gelmişlerdi.
******
Küçük Elif etrafında olup bitenleri hiç anlayamıyordu. Neden buraya gelmişlerdi ki ? oysa bugün sözde, annesiyle hazırlık yapacaklardı değil mi?.. Babası yarın gelecekti çünkü. Söz vermişti ona. Eh, ne de olsa iki gün sonra 6 yaşına girecekti küçük kız. Önemli bir gündü onun için. Babası bir söz vermişse mutlaka tutardı. Evlerinde büyük bir doğum günü partisi verecek ve aynı zamanda babası, kendi arkadaşları, Devran amca'sı ve diğer yakışıklı amca'larını da getirecekti. Babası ona, o çok istediği prenses evini de alacak ve beraber yapacaklardı. Heyacanlıydı ama hala burada ne işleri olduğunu anlayamıyordu küçük kız. Üstelik dün de evleri çok kalabalıktı gelen gidenin haddi hesabı yoktu hatta. Babannesine baktı, tekerlekli bir sandalyede oturmuştu. Yanında Hala'sı Suzan elini tutuyordu. Diğer tarafında ise polis bir abla vardı.
Babannesi ağlıyordu, ama neden ağlıyordu? Yanına gitmek istiyordu fakat annesi elini bırakmıyorduki yanına gidebilsin. Çekiştirse de olmuyordu. Sıkıntıyla ofladı. N'oluyordu böyle herkese? Maviş gözleri etrafı taradı. İleri, tam karşıya baktı Elif. Öndeki uzun tahtadan yapılmış kutunun üstünde sarılı bir Türk bayrağı vardı. Neler oluyordu bilmiyordu... Kutunun etrafında çevrili polisler vardı. Belkide babasının bahsettiği mili bayramlardan biriydi bugün. İyi de babaannesi neden ağlıyordu o zaman? Minicik aklı almıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAÇAK✔FİNAL
Fiction générale2015 Genel Kurgu #9 İki kayıp ruh. İki yaralı yürek. Hızla, akıp giden zamana karşı yüreklere nakış nakış işlenen duygular. Birbirine kaçamak değen gözler. Cehennem gibi yakan bir sevda... Kader ağlarını örerken, her bir çelmede tökezleyen iki bed...