Hayırlı Ramazanlar Kaçak severler ve güzel dostlarım.
İftara dakikalar kala bölüm sizlerle.
Yorum ve oylarınız dört gözle bekleniyor.
İYİ OKUMALAR (:-)
--------------------------------------------------------------------------------------------
Sonu gelmeyen bir yolda, uçsuz bucaksız ovaların arasından süzülerek gidiyorlardı. Bir saat kadar önce ilk kez bindiği uçaktan inmişler ve onları almaya gelen biri orta yaşlı, diğeri 30'lu yaşların başında olduğunu tahmin ettiği iki adam onları, Havaalanı iç hatlar girişinden almış, şimdi de Devran'ın doğumundan gençliğine kadar ömür geçirdiği konağa doğru yola çıkmışlardı. Bindikleri metalik gri jip oldukça rahat olması sebebiyle yağ gibi akıp giden yolda ilerlerken içi sıkılsa da geçtiği her yeri hafızasına kazımak ister gibi bakıyordu genç kadın. Araba içindeki sessizlik ise boğucu derecedeydi. İçi sıkılıyordu çünkü hayallerindeki gibi kocasının ailesiyle güle oynaya tanışmaya değil bilakis, cenazesine gidiyorlardı.
Ekber ağa dün sabaha karşı gözlerini bu dünyaya kapatırken sevabıyla ve belki de en büyük günahıyla gitmişti öte tarafa. Henüz toprağa konulmamış ve hayattaki tek evladı beklenmişti defni için. Kimbilir aklından neler geçmiş belki de kızının acısı katlanarak göğsünde bir dağ misali büyüdükçe büyümüştü Ekber ağanın. Devran o telefondan sonra sessizliğine gömülmüş ve evlerinde saatlerce oturmuştu bir köşede. Narin daha önce Devran'ın sinirle yırtıp atma ihtimalini gözeterek mektubu saklamıştı. Bunu Devran'a söylediğinde ise adam "O lanet mektubu da, o adamıda zerre kadar merak etmiyorum. Yırtıp at, Yak, yok et" demişti Narin'e. Narin her ne kadar kocasının haklı olduğunu bilse de böyle bir günü aklına getirmiş ve onun ileride pişmanlık hissetmemesi için yine de saklamıştı.
Devran ise cebinden sanki bir külçe ağırlığı varmış gibi bir hisle taşıyordu babasının son sözlerinin yer aldığı o meşhur mektubu. Okumaya cesaret edememişti. Belki de yıllardır içinde an be an büyüttüğü nefreti azalır ve bir zamanlarının yegane kahramanını affeder diye korkuyordu. İhanet asla affedemediği tek soyut varlık olarak kalacaktı ve babasını affetmek demek, Zarife'sine ve gül kokulu rahmetli anacığına ihanet demekti. Annesi ölmeden evvel sadece bir kez gördüğü ve kokusuna doyamadan veda ettiği biricik kızını ağabeyine ve kocasına emanet etmişti. İkisi de emanete sahip çıkamamıştı ne yazık ki.
Sonunda otoban bitmiş ve uzun ama dar yollardan geçerken merakla etrafına bakmaya devam etti genç kadın. İrili ufaklı taş evlerin tüm dünyadan soyutlayan uzun geniş duvarları vardı. Büyük ahşap yada demir kapılar ardında yaşayan aileler kendini dış dünyadan arındırmış gibi sımsıkı kapalıydı evlerin avlusu olduğunu tahmin ettiği kapılar. Ara sıra yazın kavurucu etkisiyle tek tük bir kaç kız çocuğu sokakta duvar diplerinde yere serdikleri kilim ve üzerinde el yapımı olduğu açıkça belli olan bez bebekleri ile evcilik oynuyorlardı. Narin iç geçirerek baktı bu manzaraya. Taş bir evin hemen altında bulunun küçük bir bakkal önünde bir kaç ihtiyar oturmuş bir elinde çay bir elinde kendi sardıkları kaçak sigaralarınının dumanını ciğerlerine doldurup dışarı salarak oturuyorlardı. Lüks jip onlarında yanında hızla geçerken Narin şoförün hemen bitişiğindeki yan aynadan ihtiyarların arkalarından şaşkınlıkla bakıp bir birlerine işaret vererek konuştuklarını gördü.
Araba nihayet durduğunda genç kadın bir an şaşkınlık yaşayarak kocasına döndü. Kendi gibi Devran'da sessizliğe bürünmüş sanki bir iç hesaplaşması içindeymiş gibi kaşları çatık, bakışları boştu. Kararsız duruşu ise halen neren buradayım der gibi sorgulayıcıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAÇAK✔FİNAL
General Fiction2015 Genel Kurgu #9 İki kayıp ruh. İki yaralı yürek. Hızla, akıp giden zamana karşı yüreklere nakış nakış işlenen duygular. Birbirine kaçamak değen gözler. Cehennem gibi yakan bir sevda... Kader ağlarını örerken, her bir çelmede tökezleyen iki bed...