Merhabalar
Öncelikle bu gün bölüm yerine bu duyuruyu verdiğim için özürlerimi sunarım. Maalesef ki üzülerek söylüyorum ilk defa gününde bölüm veremiyorum önemli bir sebep olmasa böyle bir şey yapmazdım emin olun keyfi bir durum değil yani.Cuma günü babaannem rahatsızlandı ve hastaneye götürmek durumunda kaldık ne yazık ki. Kendisi 100 yaşına merdiven dayadı ve haliyle yaşlılık belirtileri de çoktandır var. Kalp yetmezliği ve akciğerinde su toplandığı teşhisi kondu. Ayrıca romatizmal bir rahatsızlığıda vardı zaten.
Cuma günü sabah 11'de gittik gece 10'da geldik sonraki iki gün ise bakımı ve gelen giden yüzünden biraz yoğun geçti bir dün biraz daha rahattı ama inanın yazmaya hiç fırsat bulamadım ki yaklaşık üç gündür uyku falanda yok yani. Bu günde tekrar kontrol için gidiyoruz Marmara üniversite hastanesi olunca araştırtıkça araştırılıyor haliyle.
Neyse dostlarım dertlerimle fazlasıyla başınızı ağrıttıysam affola.Bölümü getiremedim ama en azından yazdığım kadarıyla minik bir alıntı getirdim. En son Devran'ın evine gizlice giren biri yada birileri vardı değil mi? İşte bu alıntıda bu sorunun yanıtını bulacaksınız. Bölümün kalanını bu hafta içinde bir aksilik olmazsa yazıp atacağım o zamana kadar sağlıcakla kalın. Malum sağlık anca kaybedince değeri anlaşılıyor :-)
----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
26. BölümdenDevran bir elinde silahı merdivenin başında mutfaktan, elinde bir bardak suyla çıkan adamla göz göze gelmişti. Adam elindeki bardağı kafasına dikip tek yudumda suyu içti ve bardağı duvar dibinde duran sandalyenin üstüne eğilerek bıraktı. Karşılıklı bir birlerini tartan bakışmalardan sonra, iki adamın sessizliğini bir üçüncü adam bozdu.
"Hayırdır abi. Bir birinize ilk görüşte aşık mı oldunuz" diye takıldı. Erdinç, karşındakinin elindeki şarjörü takılı silaha ve parmağı tetikte hazır bekleyen adama baktı ve "Devrem bi kerede normal karşıla bizi be!" dedi alaycı çıkan sesiyle, elindeki silahı çenesiyle işaret ederek.
Devran burnunu hafifçe çekti ve elindeki silaha bir göz atıp beline taktı.
"Bunu evime gizlice girip mutfağımı talan eden adam mı söylüyor" dedi tek kaşı havada.
Mehmet yaslandığı duvarda kollarını göğsünde bir birine bağlamış yıllarca cephede yan yana, omuz omuza verdiği iki adamı dikkatle izliyordu, yüzünde hep var olan muzur gülüşüyle. "Ayıp oluyor ama be abi. İki ekmek tırtıkladık, bi bardak suyunu ictik diye... Yalnız abi dolaptaki o sarmaları ben yaptım deme valla da düşer bayılırım şuraya, he(!) " dedi makineliye bağlamış gibi.
Devran derin bir nefes alarak gözlerini kıstı. Tam ağzını açacakken Mehmet ondan önce davranıp "Yoksa terso bir zamanda mı geldik... Yengen tost muhabbetleri ha!.." dedi göz kırparak. Devran'ın yüzünün kararmasıyla ve çatılan kaşlarıyla doğru yolda olduğunu anladı. "Bingo!" dedi sırıtışı yüzüne iyice yayılarak.
Devran kaşları artık çatılmakdan derin bir vadi oluşturduğu alnını kaşıyıp döndü eski devresine. Eli isteksizce bir tehdit oluşturarak belindeki silahına gitti.
"O sırıtan suratını derinle birlikte kazımamı istemiyorsan, bir daha Narin hakkında kullandığın kelimeleri özenle seçsen iyi olur Mehmet!.." dedi oldukça sinirli çıkan ve içinde açık bir tehdit olusturan sesiyle.
Mehmet ise bu tehditten değil korkmak, etkilenmemişti bile. Başını geriye yaslayıp attığı kahkahalar evi inletirken, Erdinç bezgin bir ifadeyle baktığı Mehmet'in umutsuz bir vaka olduğunu düşündü. Bu herif kaç yıl geçerse geçsin asla değişmeyecekti anlaşılan. "Vay anasını sayın seyirciler. Hakkat aşık la bu" diye abartılı bir tezahürat eşliğinde halen sarsıla sarsıla gülüyordu Mehmet.
Erdinç onu yok sayarak, belki iki yıldır görmediği arkadaşının yanına gidip elini omzuna koydu. "Boş ver devrem sen bu zıpırı, her zaman ki Mehmet işte" diye sıraladı.
Devran'da biliyordu zaten onun bu hallerini ve Erdinç'e dönüp baktı. Ardından yaklaşık beş dakikadır çatılı olan kaşları düzeldi ve elini Erdinç'in koluna koyarak "Hoş geldiniz bu arada. Özledim lan" dedi ve iki eski dost bir birine sarıldı.
"Valla ne yalan söyleyeyim bende özledim be abi" dedi. Ayrılan ikiliye bakan Mehmet yanlarına gelip, kollarını açarak sırıttı.
"Abi öksüz kaldık burda"
"Gel lan serseri" dedi ve onu kendine dogru çekerek aynı şekilde sarıldı. Ardından ayrılan ama çokta uzak durmayan iki adamdan Devran, sert bir yumruk geçirdi omzuna Mehmet'in.
"Büyü azıcık lan. Kaç yıl oldu hala aynı herif"Omzunu oğusturan Mehmet'te omzu acımasına rağmen, yüzündeki sırıtma daha da yayılarak baktı. "Ben en azından yalnızca laf sokuyorum. Senin gibi deşmiyorum devrem. Omzumu çürüttün lan. Yengem yontamamış anlaşılan bu odun yönünü"
Devran gülsemi, yoksa çekip vursa mı bilmiyordu bu deli çocuğu. Aslında çocukta değildi Devran'dan sadece üç yaş küçüktü Mehmet. Ama içindeki çocuk ruhu hiç ölmemişti ve ne kadar onu bu deli dolu halleri bazen onu fazlasıyla kızdırsada şimdi olduğu gibi ekibin neşe kaynağıydı Mehmet. Eh biraz çapkınlığıda yok değildi. Yakışıklı adamdı.
Ailesi Makedon göçmeniydi. Zamanında 1. Dünya savaşı sırasında Balkanlardan göçüp Anadolunun kendi fakir ama gönlü zengin insanlarına sığınanlar arasında Mehmet'in büyük dedesi de vardı. Hikmet efendi ailesini toplayıp, doğup büyüdüğü topraklardan sürülmek zorunda kalanlar arasındaydı. Geride çokça anı, göz yaşı ve acı bırakıp gelmişti o yıllarda. Konya'ya yerleşmişler ve bir süre orada ikamet etmişlerdi. Doğduğun yer değil, doyduğun yer demiş atalar. Onlarda bu minvalde yaşayıp gitmişlerdi bunca yıl. Mehmet Türk asıllı olmakla beraber Balkan kanı taşıdığının kanıtı olan sarıya çalan saçları, dağlarda geçirmenin getirisi bugday teni, yeşil gözleri, uzun boyu ve yapılı bedeniyle fazlasıyla dikkat çekiyordu. Gözlerinde her daim oynaşan muzur pırıltılar ise onu çocuksu bir havaya sokuyor ve bedeninden fışkıran güce rağmen, sevimli bir hale getiriyordu.
Erdinç'e döndü Devran, yüzünde beliren tebessümle. "Adam olmaz bu"
Erdinç'te sırıttı bu tesbite. Başını ağır ağır olumlu anlamda salladı. "Yedisinde neyse yetmişinde de o, boşver"
"Sahi, Yalçın yokmu?" dedi etrafa göz atarak.
Dış kapıdan gelen sese döndü üçü birden. "Biri beni mi andı"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAÇAK✔FİNAL
General Fiction2015 Genel Kurgu #9 İki kayıp ruh. İki yaralı yürek. Hızla, akıp giden zamana karşı yüreklere nakış nakış işlenen duygular. Birbirine kaçamak değen gözler. Cehennem gibi yakan bir sevda... Kader ağlarını örerken, her bir çelmede tökezleyen iki bed...