Merhaba canlarım,
her geçen gün sayımız artıyor ne güzel değil mi? Pekala fazla uzatıp can sıkmak istemiyorum.
Hikaye hakkında minnacık bir açıklama yapayım size. Biliyorsunuzdur da belki fark etmeyenleriniz vardır hikayemiz şu an ki tarihten 15 yıl öncesinde geçiyor yani o yılları bilmeyenler için söylüyorum farklılıkları fark ederseniz diye. Veee bölüme geçelim.
Medya da Devran'ın evi ki önce hayalimde canlandırdım ve sonra ona uygun resim bulmaya çalıştım neyse! ve yine hayalimdekine benzeyen Narin'in odası.
Sessiz okuyucularım sizleri de görelim mi artık. Şimdilik bu kadarcık.
HA! YORUMLAR VE OYLARI UNUTMAYILIM LÜTFEN
minik son bir not: Yeni hikayemin tanıtımını yaptım yakında onada bölümler gelecek
OYUN BOZAN
http://www.wattpad.com/story/27369718-oyun-bozan-yak%C4%B1nda
İYİ OKUMALAR :)
----
1999 MUĞLA, YATAĞAN
Araba bahçeli bir evin önünde durdu. Devran arabadan çıkıp, arabanın arkasına, bagaja yöneldiğinde Narin etrafı seyrediyordu hala, arabadan çıkmadan. Nerdeyse akşam olmak üzereydi ve güneş kısa bir süre sonra batacaktı. Geldikleri yol boyunca etrafı seyretmişti zaten. Bir tarafta uçsuz bucaksız gibi görünen masmavi ege denizi, diğer tarafta ise yemyeşil orman, arada meyve bahçeleri, zeytin ağaçları dolu araziler, tarlalarda çalışan az sayıdaki insanlar ki - kış günü anca tarlayı ekime hazırlıyorlardı onlarda - derken ilçe merkezi, köy hayatından tamamen farklı olarak daha modern ve kış aylarına rağmen yine de canlıydı. Turistik ve maden ocaklarının ve de santrallerin olması bölgeye canlılık katan bir etkendi. Heryerde cafeler, restorantlar, hediyelik eşya satan rengarenk dükkanlar, mağazalar doluydu cadde de.
Narin Harun'dan kaçmak için geldiği Mersin sayılmazsa eğer, Adana'dan hiç çıkmamıştı, bu yüzden de ilgiyle her yeri hafızasına kazımak ister gibi seyretti. Tuhaftı aslında yani tanımadığı bir adamın yanında, tanımadığı bir şehre gelmiş ama o çocuklar gibi mutluydu. Belkide içindeki çocuk hala ilk günkü gibi canlılığını koruduğundan olsa gerek ışıltılı gözlerle izledi her yeri. Devran'sa bu tuhaf kızı izliyordu arada kaçamak bakışlarla. Yolda kaldırımda çaresizlikle oturan kız gitmiş, yerine küçük bir kız çocuğu gelmişti sanki. İçinde garip bir sıcaklık hissetti.
Devran bagajdan Antalya'dan aldıklarını çıkarmış evine doğru adımladı, aklına son anda gelmiş gibi bahçe kapısının orda durup arkasını döndü ve etrafı ilgiyle izleyen kıza baktı, gözlerini devirdi daha arabadan bile inmemişti küçük hanım. Ne bekliyordu acaba? arabanın kapısını açıp, kibar bir salon beyefendisi gibi içeriye birlikte eşlik etmesini mi? Sıkıntıyla nefes verdi.
" İnmeyi düşünmüyor musun? son durak küçük hanım! "
" Ha! şey... pardon dalmışım da. " Daha önceki dolmuş espirisini hatırlatmasa olmazdı zaten. Ne dengesiz bir adamdı. Bir bakıyorsun dünyanın en iyi insanı, bir bakıyorsun Adana'daki Osman amcanın yakmak için ormandan kesip getirdiği odunlardan farksız.
Ne diyordu böyle. Neler düşünüyordu. Adam ona evini açmış, iş verecekti. Kendinden utandı Narin. Ne ara bu kadar kötü düşünceler aklını misafir eder olmuştu. Yine de temkinli olmakta fayda vardı.
Ardı sıra gidecekken, Devran'ın elindeki poşet yığınına yardım etmek için elini uzattığında Devran geri çekti ve Narin'in eli boşlukta kaldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAÇAK✔FİNAL
General Fiction2015 Genel Kurgu #9 İki kayıp ruh. İki yaralı yürek. Hızla, akıp giden zamana karşı yüreklere nakış nakış işlenen duygular. Birbirine kaçamak değen gözler. Cehennem gibi yakan bir sevda... Kader ağlarını örerken, her bir çelmede tökezleyen iki bed...