Günlerden perşembe ve benim işe başlayalı, dördüncü günümdü. Savaş beni bir cafe'de işe sokmuş, Hami ile tanışmama vesile olmuştu. Hami orta boylarda, siyah saçlı, koyu kahverengi gözleri olan yirmi dört yaşında bir gençti. İlk zamanlar benimle sohpeti olmayan bu gencin zincirlerini kırmayı başarmış, dünden beri sohpetimizi ilerletmiştik.
Birde Aycan vardı tabiki. Yirmi sekiz yaşında, orta boylarda, kumral, yeşil gözlü bir kızdı. İlk geldiğim günden beri samimi davranıyordu bana. İleriye doğru kanka olabileceğimizi düşünüyordum.
Kendisinin Emre adında bir sevdiği vardı. Ama Emre olacak şahış, Aycan'ı hep üzüyordu. Ne sevdiği belliydi nede sevmediği.
Kız evlenmek istiyordu, aralarındaki ilişkinin adını koymak istiyorlardı. Ama sevdiği çocuk evliliğe yanaşmıyordu. Sebebi ise evliliğe hazır değilmiş.
Evlilik demişken, Aras'ın eşinin hamile olduğunu öğrendim ve bir kez daha yıkıldım. Oysa alışmış olmam gerekiyor du. Alışmış yoluma bakmam gerekiyor du. Tabi bu saatten sonra biz diye bir şey yoktu biliyordum. Zaten eskisi gibi de değildim. Alışmadığım şey onun yokluğuydu.
Hani derler ya senden ayrılırsam ölürüm diye. Aras bunun tam tersiydi. Çünkü ölmemiş çoğalmıştı. Beni parçaladığını bilmeden.
Soruyorum sizlere..
Sevgilinizin sizden ayrılmadan kız kaçırdığını öğrenseydiniz ne yapardınız?
(Bu olay gerçektir.)"Nazar masa iki ye bakarmısın?"
Işılay'ın bana seslenmesiyle ona doğru döndüm. Işılay uzun boylu, kahverengi gözlü, zayıf kapalı bir kızdı. On sekiz yaşındaydı. Sevgilisi yoktu ama dört yıldır hoşlandığı bir çocuk vardı. O çocuğunda sevgilisi vardı. Her ne kadar Işılay'a onu unutmaya çalışsan gibilerinden sözler söylesemde 'Ben alıştım onu uzaktan sevmelere.' demişti.
Işılay'a tebessüm ettim.
"Tamam canım ben hallederim." diyerek masa iki ye ilerledim.
Masada bir genç tüm heybetiyle oturuyordu. Elinde telefon birşeyleri inceliyor gibiydi.
Boğazımı temizleyip cebimdeki not defterini elime aldım.
"Hoşgeldiniz. Ne alırdınız?"
Çocuk yüzüme bakmadan konuşmuştu.
"Şekersiz Kahve."
"Başka bir arzunuz varmıydı."
Bıkkınca nefesini dışarı verdi.
"Olsa söylerdim değil mi?"
Başımı aşağı, yukarı sallamakla yetinmiştim. Ama o bana bakma zahmetinde bile bulunmamıştı.
Mutfağa gidip şekersiz bir kahve alıp, gencin yanına gidip kahve bardağını masaya bıraktım. Yine yüzüme bakmamıştı. İncelik bende kalsın diye düşündüm. "Afiyet olsun." Diyerek arkamı ona dönecektim ki sesiyle durakladım.
"Bu ne."
"Anlamadım. Ne ne?"
Derin bir nefes aldı.
"Önüme koyduğun şey."
Dalga mı geçiyordu benimle bilmiyordum ama bu defa derin nefes alan ben oldum.
"Buradan bakınca kahveye benziyor."
Dişlerini sıkarak sinirle konuştu.
"Dalgamı geçiyorsun."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlık Tutku (+18)
Teen FictionSeni seviyorum Beni sevmen umrumda mı? Değil mi? Değil. O zaman neden bırakmıyorsun beni. Bitmedimi intikamın bitmedimi beni yaralayışın. Ne kadar daha yanacak canım.. Üzülme laz kızı zamanı geldiğinde.. Seni üzdüğüm gibi sende beni üzmene izin vere...