Keyifli Okumalar🖤
Akrep ve yelkovan, şimdi de acımı sürükleyip yok olması için birbirlerini kovalamışlardı.
Gece huzursuz bir uykuya teslim etmiştim zihnimi, belki de bedenimi... Güneş doğmak üzereydi. Perdeden içeriye girmeye çalışan cılız ışıkla rahatsızca doğrulup ayaklarımı yataktan sarkıttım ve yere bakarak bir süre bekledim.
Zemine boş gözlerle bakarken zihnim olanları başa sarıp duruyordu. Young'un davranışı gözümün önüne gelince elimin altındaki yorganı istemsizce sıktım. Bana bu şekilde davranması için hiçbir geçerli sebebi yoktu! En azından bana göre yoktu. Rahatsız olduğu şeyler varsa da, böyle çekip gitmesindense bana anlatmasını tercih ederdim. Bağırmasını...çağırmasını...hatta kırıp dökmesini, ama bu şekilde gitmesini değil!
Odanın kapısı sessizce açıldığında aynı şekilde durmaya devam ettim. Hala, kendimce cevaplar bulma çabası içerisindeydim çünkü.
"Küçük!"
Gabriel'in endişeli sesi kulaklarımı doldurduğunda kesik bir nefes üfleyip mekanik bir hareketle başımı kaldırdım. Kapı pervazına yaslamış kolları önünde bağlı bir şekilde bana bakıyordu. Ji ve Meriyah'ta ona eşlik etmekten geri kalmamışlardı.
Kısa bir zaman beni inceledikten sonra ortamdaki sessizliği, daha fazla dayanamayan Ji bozmuştu. "Güzelim, amcan kendine gelmek üzere. Kendini toparla istersen. Daha ona dünle ilgili anlatmak için bir şeyler düşüneceksin ve bugün kahvaltıya gideceksiniz unutma!"
Ah bir bu eksikti.
Ji'nin hatırlatmasıyla yüzümü buruşturdum ve önüme gelen saçların arasına elimi daldırıp hırçın bir hareketle geriye doğru attım.
"Ben onları tamamen unutmuşum." dedim inlerken. Üçü de konuşmuş olmamdan cesaret alıp yanıma geldiler. Meriyah ve Gabriel sağ ve sol tarafıma geçip omzumu sıkarken Ji, önümde diz çökerek ellerimi avuçları arasına almıştı.
Gözlerimin içine bakarken, "Biz yanındayız, bunu asla unutma olur mu?" içten bir şekilde kurduğu cümleye kendimi zorlayarak küçük bir tebessümle karşılık verdim. "Şimdi güzelce duşunu al ve hazırlan, amcan seni bu şekilde dağılmış görmesin!" dedi itiraz kabul etmeyen sesle.
Haklıydı, yine de sıkıntılı bir nefes verip, "Peki!" dedim omuzlarım düşerken. İki koruyucu da destek vermek ister gibi aynı anda hafifçe omuzlarımı sıktılar. Üçüne de sırayla, daha samimi olduğunu düşündüğüm gülümsemeyle bakıp ayağa kalktım. Ayaklarımı sürüyerek dolabımın önüne geldim ve içinden diz altında biten, toprak tonlarında triko bir elbise elime alıp iç çamaşır çekmesine yöneldiğim sırada başımı hafif bir açıyla bizimkilere çevirdim.
"Dışarı çıkmayı düşünüyor musunuz?" diye sordum tek kaşımı havaya kaldırırken.
Meriyah ve Gabriel neden böyle dediğimi anlayıp utançla başlarını eğerken Ji, muzipçe gülüp, "Sakın bizden utandığını söyleme, hem o elbisenin altına." dedi ve düşünürmüş gibi çenesini işaret ve baş parmağının arasına alıp bakışlarını tavana sabitledi. "Bordo takımını mı giysen acaba?" demesiyle gözlerimden ateş çıktığına yemin edebilirdim.
Kocaman açılmış gözlerim ve o şeklini almış dudaklarımla üstümdeki şaşkınlığı ve utangaçlığı kısa sürede atıp, "Ji bittin sen!" diye gürleyerek üstüne yürümeye başladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Melez Şifacı
Fantasy# 3- Fantastik # 1- Güney Kore # 1- Mistik # 1- Melek # 1- Şifacı # 1- Şifa # 1-Cadı # 1- Doğaüstü # 1- Book # 1- Romans💜 Melez Şifacı Duyduğu fısıltılar, rüyaları ve görüleri yüzünden akıl hastanesine gitmekten kurtulmuştu belki, ama ya sonras...