17. Bölüm

25.2K 1.7K 682
                                    

Kural 9: O çiçekli yokuşun ardında seni neler bekliyor, bilemezsin. Hayatın toz pembe yanına aldanma.

🌍

Ceketimin fermuarını bir indirip bir çekerken sıkıntıyla ofladım. Mert'le aramız bozuktu ve gün boyunca tek kelime etmemiştik. Haklı olan bendim, söylediklerimin hâlâ arkasındaydım ancak biriyle küs kalmak bana göre değildi. Hele ki Mert ile...

İçim içimi yerken ondan ufacık bir hareket görmeyi bekliyordum. Ama beyefendi asla yeşil ışık yakmıyordu. Hayır haksız olmasına rağmen bu neyin inadıydı ki?

Sınıfa girdiğinden beridir başını asla sırasından kaldırmamıştı. Sabahtan beri tek kelime lâf yapmamış ağzım konuşmak için can atarken oturduğum yerden kalktım ve sınıfın kapısına doğru yöneldim. Hiç olmazsa Emre'nin yanına gidip kendimi biraz toparlayabilirdim.

Birkaç adım ilerideki sınıflarının kapısında durup gözümle içeriyi süzdüğümde Emre'yi bulmaya çalışıyordum. "Beni mi arıyordun?"

Kulağımın dibinde işittiğim sesle birlikte korkuyla sıçramıştım. Haliyle hemen arkamda duran Emre'nin bedenine çarpmıştım. "Ay çok özür dilerim!"

Beni belimden tutup kendinden uzaklaştırdıktan sonra "Asıl ben özür dilerim. Öyle çat diye söylersem olacağı bu." dedi. Bedenimi ondan tarafa çevirdiğimde yüzünü ele geçiren minik bir tebessümle karşılaşmıştım.

"İstersen bahçeye inelim." Kapının önünde ayakta bekliyor oluşumuza aldırmadan omuz silktim. "Zaten az sonra zil çalar, boşuna inmiş oluruz."

"Haklısın," dedikten sonra elindeki çikolatalardan birini ceketimin cebine koydu. Başını kaldırdığında, yüzünü görebilmek adına boyumla savaş veriyordum. "Seviyor musun bilmiyorum ama Melisa ve Hilal bayılırlar. Kantine gidip de onlara çikolata almazsam fena bozuşurlar."

Gülümsedim. "Onlara aldıysan bana vermeseydin. Yoksa benimle de bozuşurlar."

"Yok, merak etme." dedi gülüşüme aynı şekilde karşılık verip. "Bu fazlaydı."

"Ooo Dolunay, sen buralara uğrar mıydın?" Koridorun başından bize doğru gelen Sinan'ın kurduğu cümleyle birlikte hafifçe sırıttım. Sesi biraz gür çıktığı için, koridordaki birkaç kişi ona doğru dönmüştü.

Sinan, yanımıza ulaştığında ona selam vermiştim. "Merhaba."

"Sana da merhaba, nasılsın görüşmeyeli? Sürünmeye devam mı?"

"Aynen öyle. Sen nasılsın?"

"Benim de aynı ya, ne olsun." dedikten sonra Emre'nin elindeki çikolatalardan birini çekip aldı. "Hadi siz devam edin, ben sınıfa gideyim." Rahatlığı beni benden alırken başımı iki yana salladım.

Bu sırada zaten dağılmış olan saçlarım, kendini omuzlarıma bırakırken saçımdan sıyrılan tokayı çıkarıp saçlarımı tepemde sıkıca topladım. Çalan zil, kulaklarıma dolarken sınıflarına girmek isteyenlerin uğultusu fazlasıyla sinir bozucuydu.

Saçlarımı iyice topladıktan sonra Emre'ye döndüğümde beni dikkatle seyrettiğini gördüm. Hafifçe tebessüm edip "Ben artık sınıfa gideyim," dedim. "Sana iyi dersler."

"Teşekkür ederim, ziyaretleri sıklaştırabilirsin bu arada. Fazlasıyla memnun olurum."

"Tamam, daha sık uğrarım." Onunla selamlaştıktan sonra sınıfıma doğru yürümeye başladım. Sınıfa girdiğimde gözlerime ilk takılan Mert'in boş sırası olmuştu. Nereye gitmişti ki?

Ağır adımlarla sırama geçtikten sonra cebimdeki çikolata paketinin dışını, sıramı, ardındansa ellerimi temizleyip derin bir nefes soludum. Mert'in çantası da yoktu. Acaba rahatsızlanmış mıydı?

Gül Kendine •texting• (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin