Melisa'nın tiyatro oyununu seyretmeye gelmiştik. Salon tıklım tıklım dolu olduğu için zor yer bulmuştuk. Önceden yer ayırtmayı akıl edemediğimiz için hepimiz ayrı yerlere oturmak zorunda kalmıştık.
Normalde biz Mert ile en arkadaki iki boş koltuğa geçmiştik. Ancak ne hikmetse, ben Umut ile muhabbet ederken Gözde hanımefendi benim yerime geçmişti. Yanına gittiğimde özür dilemiş, benim oturduğumu bilmediğini söylemişti.
Ona önemi yok deyip, Sinan'ın yan tarafındaki boş yere geçmiştim. Bu sırada Mert yanıma gelmiş, eğer istersem Sinan'la yer değiştirebileceğini söylemişti. Neymiş, Gözde yanına öyle pat diye oturup muhabbette dalınca kalk diyememiş. Aslında yanında benim oturduğumu söyleyecekmiş de o söyleyemeden ben gelmişim.
Sinir olduğumu belli etmezken onu reddetmiştim. Sinan ve Emre ile oturmayı tercih etmiştim. Mert bu durumdan memnun olmazken onu umursamayıp az sonra başlayacak olan oyunu beklemeye koyulmuştum.
"Bizim kız kesin tozu dumana katacak, demedi demeyin." Sinan'a bakıp gülümsedim. "Eminim öyle olur."
"Sen onu daha önce izlemedin değil mi?" Emre'nin sorusuna karşılık başımı iki yana salladım. "Hayır."
"Melisa tiyatroda çok yetenekli, hatta biz geleceğini buna göre şekillendirmesini istiyoruz."
"Öyle mi?" dedim merakla. "İnsanın zevk aldığı işi yapması bence de çok güzel olur."
"Benim zevk aldığım iş yok, ben ne yapayım?" Sinan'a bakıp dudak büzdüm. "Hiç mi yok?"
Duraksadı. "Var aslında. Mesela sabah akşam gezmekten aşırı zevk alırım."
"Sana eğlence olsun da..." diyen Emre hafifçe gülümsemişti.
"Ama Sinan onu demek istemedim ki. Yeteneklerini düşün mesela."
"Benim yeteneğim yok canım, öyle donanımsız gelmişim hayata. İnsanlar güzel resim yapar, iyi şarkı söyler ne bileyim sporla ilgilenir. Ben bildiğin ot gibiyim. Zekâ desen o da yok. Biz de baba parası yiyoruz işte, en kaliteli aktivitemiz bu."
Anladığım kadarıyla Sinan, kendini henüz keşfedememişti. İnsanın ilgi duyduğu ve yetenekli olduğu alanları bulması kolay değildi. Ben bu zamana kadar birçok alanla uğraşmıştım. Neredeyse yarısından fazlasından keyif alamamıştım. Ancak bu süreçte birçok ilgi alanım olduğunu da keşfetmiştim. Tamamen deneme yanılma yoluyla ilerlemek gerekiyordu. Mesela hiç tenis oynamadan, teniste başarılı olduğumuzu bilebilir miydik?
"Bizim okuldaki herkes baba parası yiyor Sinancım. Tamam ye ama ne bileyim başka şeylerle de ilgilen. Mesela boş vakitlerinde ilgi alanlarına yönelik kurslara, atölyelere katılabilirsin. Orada da baba parası yeniyor, için rahat olsun."
"Bu iyiymiş bak. Ama ne kursuna katılacağım ki? Var mı şöyle Sinan'a uygun bir kurs?"
Sorusuna karşılık düşünmeye başladım. "O kadar çok kurs var ki, seçeneğimiz bol yani. Eğer sen istersen hafta sonu birlikte gidebiliriz, ben eşlik ederim sana." Ardından Emre'ye döndüm. "Sen de gelirsin dimi?"
"Gelirim," dedi gülümseyip. Bakışlarımı ondan çekip Sinan'a çevirdim. "Ne kursuna gideceğiz peki?" diye soruşuna karşılık omuz silktim. "O iş bende, merak etme. Bulurum ben bir şeyler."
"Tamam o zaman," dedi ve sırıttı. "Ya çok heyecanlandım. İlk kez bir hafta sonum farklı geçecek."
Gülüşüne karşılık verdim. "Çok güzel olacak inan bana."
Konuşmamız sona erdiğinde, salona koyu bir sessizlik hakim olmuştu. Bakışlarım sahneye kaydığında, oyunun başladığını fark etmiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gül Kendine •texting• (Tamamlandı)
Short StorySolunu en yakın arkadaşının varlığıyla tıka basa dolduran Dolunay, kalbinde aşka yer kalmadığına emindi. Oysa aşk en çok, yanıltmayı severdi. texting #1 (24.11.2020) mizah #1 (09.12.2020) lise #1 (10.12.2020) genelkurgu #1 (11.01.2022) aşk #1 (02.09...