Bugün sabah uyandığımda her an patlamaya hazır bir bomba gibi olacağımı düşünüyordum. Oysa tam aksine, üzerimde derin bir sessizlik vardı.
Bedenime hakim olan bu dinginliğin nedeni, her şey olacağına varır diye düşünüyor olmamdı muhtemelen. Ortalığı yıksam da bir şey değişmeyecekti. Ben elimden geleni yapmıştım zaten.
İkinci dersin sonlarına gelmiştik. Mert ile doğru düzgün konuşmamıştık, haliyle aramız pek iyi değildi. Dünkü konuşmanın üstüne iyi olacağını da düşünmemiştim zaten.
Göz kapaklarım ağırlaşırken derin bir nefes soludum. Zil çalmıştı. Sabahtan beri karalayıp durduğum defteri kapattıktan sonra, sırtımı sırama yasladım.
Öylece duruyordum. Konuşacak gücüm yoktu, zaten konuşsam neye yarardı ki? Mert sessizlik yemini etmiş gibiydi. Asla teselli etme çabasına girmiyordu. Gerçi, onu terslediğim için susmayı tercih ediyor da olabilirdi. Ama yine de bir iki kelime edebilirdi. Sonuçta yelkenleri suya indirme konusunda ustaydım, bunu en iyi o bilirdi.
Dudaklarımı dişlerken Emre, hocanın çıkmasının hemen ardından sınıfa girdi. Direkt bana doğru yöneldikten sonra yanıma yaklaştı. Ağzından çıkan ilk sözcük "Nasılsın?" oldu.
Merak dolu bakışlarına karşılık "İyiyim," diye yanıt verdim. "Yani olabildiğince işte."
"Fazla sakinsin," derken elalarıma uzun uzun baktı. "Ve bu sessizlik beni korkutuyor."
Gülümsedim. "Korkma, üzerimde büyük bir ağırlık var sadece. Sanki günlerce uyusam geçmeyecekmiş gibi bir yorgunluk..."
Son kurduğum cümleyle birlikte duraksadım. Bu cümle... Bu cümleyi çok yorgun olduğumda Mert'e kurardım. Küçükken bu yorgunluk yalnızca fiziksellikten ibaretti. Cümlemin ardından Mert hemen dizlerini gösterirdi. Başımı dizlerinin üstüne koyardım. Saçlarıma dokunulmasından nefret eden ben, Mert saç tellerime dokunsun diye can atardım.
Sanki parmakları saçlarımda gezinirken, onlara beni iyi etmesi gerektiğini fısıldardı. Ve bu istek hemen gerçek olurdu. Onun parmaklarının sihirli olduğunu düşünürdüm. Oysa bu, ona olan inancımdandı. Büyüdükçe farkına varmıştım.
"Sana ne iyi gelir bilmiyorum ki?" dedi ve gülümsedi. "Biraz bahçeye çıkıp hava alalım mı? Ya da uyumak ister misin, seni yalnız bırakayım mı?"
"Yok hayır, yalnız kalmak daha da beter ediyor." dedim ve gülümsedim.
Cümlemin cümlemin ardından, Mert sırasını ittirdi ve oturduğu yerden kalkıp sınıftan çıktı. Laflarımı sorgulamama neden olmuştu bu tavrı.
"Hadi gel, biraz çıkalım." Onu başımla onayladıktan sonra sıramdan kalktım ve peşinden ilerlemeye başladım. Sınıftan çıktığımızda, koridorun başında duran Sinanlar karşılamıştı bizi.
"Naber yıkık?"
Sinan'a bakıp gülümsedim. "Aynı be, doğru bildiğimiz yolda yürümeye devam."
"Daha iyisin değil mi?" Umut'un endişesini hafifletmek adına daha da genişlettim gülüşümü. "İyiyim merak etmeyin."
"O aptal herifi gördüm az önce, yakasına yapışmamak için kendimi zor tuttum." Ben, Hilal'in sinirle kurduğu cümleye karşı oldukça sakin kalırken Melisa onu onayladı. "Yüzsüz adam."
Onları tanıyalı çok kısa bir süre olmasına rağmen, beni fazlasıyla benimsemişlerdi. Bu durum hoşuma gidiyordu. İyi ki Emre, onlarla yakınlaşmamı sağlamıştı. Hüznümle hüzünlenen insanlar kazandırmıştı.
Onlarla ayak üstü laflarken, zil çalmıştı. İstemeye istemeye sınıfa girdiğimde, Mert henüz ortalarda görünmüyordu. Sırama oturup ellerimi ve masamı sildikten sonra, boş ve anlamsız bakışlarla etrafı süzmeye başladım. Mert nerede kalmıştı ki?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gül Kendine •texting• (Tamamlandı)
Short StorySolunu en yakın arkadaşının varlığıyla tıka basa dolduran Dolunay, kalbinde aşka yer kalmadığına emindi. Oysa aşk en çok, yanıltmayı severdi. texting #1 (24.11.2020) mizah #1 (09.12.2020) lise #1 (10.12.2020) genelkurgu #1 (11.01.2022) aşk #1 (02.09...